Yabancı Yatırımcı Türkiye’den Neden Çekiniyor? Sıcak Para Krizi Kapıda mı?

Son yıllarda Türkiye ekonomisi, küresel finans çevrelerinin yakından izlediği, ancak yatırım kararı alma konusunda temkinli davrandığı bir piyasa haline geldi. 2021 sonrası dönemde uygulanan heterodoks para politikaları, faiz-enflasyon ilişkisindeki geleneksel yaklaşımdan sapmalar ve makroekonomik belirsizlikler, özellikle portföy yatırımcıları nezdinde ciddi soru işaretlerine yol açtı. Her ne kadar 2023 ortası itibarıyla ekonomi yönetiminde atılan yeni adımlar ve geleneksel politikalara dönüş mesajları bir umut yarattıysa da, bu güvenin kalıcı hale gelmesi zaman alıyor. Türkiye’ye yönelik doğrudan yabancı yatırımlarda ve portföy girişlerinde gözlenen sınırlı artışlar, yapısal risklerin hâlâ ciddi bir bariyer oluşturduğunu gösteriyor.

Yabancı yatırımcıların Türkiye piyasalarından uzak durmasının birkaç temel nedeni bulunuyor. Bunlardan ilki, para politikasında öngörülebilirlik sorunu. Merkez Bankası’nın geçmişte yaptığı ani faiz indirimleri, piyasa ile iletişim sorunları ve karar alma süreçlerinde siyasetin etkin rol oynaması, yatırımcıların uzun vadeli plan yapmalarını güçleştirdi. Para politikasının sürdürülebilirliği ve bağımsızlığı konusundaki algı zedelenince, risk primi yükseldi ve Türkiye’nin yatırım yapılabilir ülke olarak görülmesi zorlaştı.

İkinci önemli unsur ise enflasyon görünümündeki belirsizlik. Türkiye, uzun süredir çift haneli enflasyon oranları ile mücadele ediyor. Enflasyondaki düşüşe yönelik son dönem verileri olumlu sinyaller verse de, yapısal olarak kalıcı fiyat istikrarının sağlanamaması, özellikle sabit getirili menkul kıymetlere yatırım yapan portföy yatırımcılarını tedirgin ediyor. Enflasyonun yüksek seyretmesi, reel faiz oranlarının yeterince cazip olmamasına neden olabiliyor; bu da sıcak para girişlerinin sınırlı kalmasında etkili.

Üçüncü neden kur oynaklığı ve sermaye kontrollerine ilişkin endişelerdir. Türk Lirası’nın geçmiş yıllarda yaşadığı sert değer kayıpları, yatırımcılar için kur riski yönetimini zorlaştırdı. Ayrıca, çeşitli dönemlerde uygulamaya konan döviz işlemlerine yönelik sınırlamalar, yatırımcılarda sermaye hareketlerinin serbestliği konusunda soru işaretleri yarattı. Finansal piyasaların serbestliği, hukuk güvenliği ve sözleşmeye dayalı hakların korunması, yabancı yatırımcılar için en kritik başlıklardan biridir. Türkiye’de bu konuların zaman zaman gri alana kayması, yabancı yatırımcıların iştahını azaltan diğer faktörlerden biridir.

Dördüncü etken, dış borç dinamikleri ve rezerv yapısıdır. Türkiye, kısa vadeli dış borç stokunun yüksekliği ve döviz rezervlerinin sınırlılığı nedeniyle, küresel piyasalarda likidite sıkışıklığı yaşandığında kırılgan ülkeler arasında değerlendiriliyor. ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına devam etmesi gibi senaryolarda, gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı hız kazanırken, Türkiye gibi yüksek finansman ihtiyacı olan ülkeler daha fazla etkileniyor. Türkiye’nin yıllık cari açığını finanse etmek için ihtiyaç duyduğu dış kaynak miktarı, sıcak para girişine bağımlılığı artırıyor ve bu durum sürdürülebilirliği sorgulatıyor.

Bu çerçevede, sıcak para krizine dair tartışmalar da güç kazanıyor. Sıcak para, kısa vadeli getiri hedefiyle giren ve olumsuz bir sinyalde hızla çıkan yatırım türüdür. Türkiye gibi yüksek enflasyon ve yüksek faiz sarmalında olan, ancak yapısal reformlarda yavaş ilerleyen ülkeler için sıcak para girişi başlangıçta cazip görünse de, uzun vadede sistemik risklere yol açabilir. Özellikle politik belirsizliklerin arttığı, seçim ekonomisinin hâkim olduğu ya da küresel fonlamanın zorlaştığı dönemlerde bu tür paranın çıkışı büyük çaplı finansal dalgalanmalara neden olabilir. 2018 ve 2020’de yaşanan döviz krizleri, bu durumun somut örnekleri olarak hatırlanmaktadır.

Ancak son dönemde ekonomi yönetimi, yapısal çerçeveyi iyileştirmeye yönelik mesajlar veriyor. Uluslararası yatırımcılarla daha sık temas kurulması, CDS primlerinin düşürülmesi ve uluslararası derecelendirme kuruluşlarından gelen olumlu not revizyonları bu açıdan önemli. Ne var ki bu iyileşmelerin kalıcı hale gelebilmesi için sadece para politikasında değil, hukuk sistemi, vergi yapısı, yatırım ortamı, rekabet koşulları ve eğitim sisteminde de kapsamlı reformlara ihtiyaç var. Yabancı yatırımcı uzun vadeli düşünür, sadece bugünün verisiyle değil, geleceğe yönelik öngörülebilirlik ve güvenle hareket eder.

Türkiye, genç ve dinamik nüfusu, stratejik konumu ve üretim kapasitesiyle yatırım açısından hâlâ büyük bir potansiyel taşıyor. Ancak bu potansiyelin ekonomik kazanca dönüşmesi, yerli ve yabancı sermayeye güven verecek istikrarlı bir yapının inşa edilmesiyle mümkündür. Aksi takdirde, sıcak para bağımlılığı derinleşir, kalıcı sermaye yatırımları yerine spekülatif giriş-çıkışlar artar ve bu da finansal sistemin istikrarı açısından büyük tehdit oluşturur.

Bu nedenle, sadece kısa vadeli sermaye girişlerine değil, uzun vadeli doğrudan yatırımlara zemin hazırlayacak yapısal dönüşümler büyük önem taşıyor. Aksi takdirde, yabancı yatırımcı çekingen kalmaya devam ederken, Türkiye’nin küresel finansal sisteme entegrasyonu kırılgan ve maliyetli bir çerçevede sürecektir.