ABD-AB Ticaret Gerilimi: Küresel Piyasalar Nereye Gidiyor?

Küresel piyasalarda kırılgan bir denge uzun süredir hüküm sürüyor. Pandemi sonrası toparlanma sancıları, jeopolitik belirsizlikler ve faiz oranlarındaki dalgalanmalar derken, şimdi de ABD ile Avrupa Birliği arasında patlak vermesi muhtemel bir ticaret savaşı ufukta belirdi. ABD yönetiminin, AB menşeli ürünlere %30 oranında gümrük vergisi getirme tehdidi, uluslararası ticaretin tansiyonunu tehlikeli biçimde yükseltiyor. Barclays analistlerinin de işaret ettiği gibi, bu gerilimin tam kapsamlı bir ticaret savaşına dönüşmesi durumunda, küresel borsalarda sert satış dalgaları kaçınılmaz hale gelebilir.

Barclays raporuna göre, Avrupa Birliği’nin muhtemel misillemeleri ve bunun yaratacağı daha geniş çaplı bir ekonomik yavaşlama, hisse senetlerinde çift haneli kayıpları gündeme getirebilir. Özellikle döngüsel (konjonktüre duyarlı) ve finansal sektörlerin bu fırtınada en fazla zarar görecek kesimler olması bekleniyor. Bu durum şaşırtıcı değil; zira bu sektörler genellikle büyüme beklentilerine ve tüketici güvenine daha bağımlı. Küresel ticaret akışlarının zayıflaması, bankaların kredi iştahını ve sanayi üretimini doğrudan vurabilir.

Analistler, olası bir “tam kapsamlı ticaret savaşı” senaryosunda, geçtiğimiz yıllarda ABD’de Kurtuluş Günü sonrası yaşanan ani borsa erimelerine benzer bir tabloyla karşı karşıya kalınabileceği uyarısında bulunuyor. Üstelik yaz aylarında genellikle düşük seyreden işlem hacmi, fiyat hareketlerini daha da sertleştirebilir. Bu, piyasaların kırılgan yapısının altını çizen önemli bir detay.

Ancak tüm bu risklere rağmen Barclays’in dikkat çektiği bir başka nokta var: ABD Başkanı Trump’ın finansal piyasalardaki stresin büyümesine ve bunun yaratacağı ekonomik sıkıntılara toleransının sınırlı olduğu görüşü. ABD’de borsanın bireysel yatırımcılar ve emeklilik fonları açısından sahip olduğu sembolik ve pratik önem düşünüldüğünde, Washington yönetiminin hisse senedi piyasalarını uzun süre baskı altına alacak bir politikayı sürdürmesi pek olası görünmüyor. Bu nedenle, uygulamaya konacak tarifelerin başlangıçta yüksek sesle dile getirilse bile, zamanla daha makul seviyelere çekilmesi sürpriz olmayacaktır.

Elbette piyasalar açısından kritik tarih 1 Ağustos olarak öne çıkıyor. Yatırımcılar bu tarihten önce ABD ile AB arasında yürütülen ticaret görüşmelerinden olumlu bir sinyal gelip gelmeyeceğine odaklanmış durumda. Olası bir diplomatik çözüm ya da en azından erteleme, risk iştahının yeniden canlanmasını sağlayabilir. Ancak tersi bir durumda, yani restleşmenin daha da derinleşmesi halinde, küresel borsalarda korku endekslerinin (VIX gibi) hızlı bir tırmanış göstermesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütün bunlara ek olarak, küresel çapta zaten hassas bir zeminde duran enflasyon ve büyüme beklentileri de böyle bir ticaret geriliminden olumsuz etkilenecektir. Tedarik zincirleri yeni şoklara karşı henüz tam toparlanmamışken, ithalat maliyetlerindeki artış enflasyonu körükleyebilir. Aynı zamanda, şirketlerin kâr marjları üzerindeki baskı ve tüketici fiyatlarındaki yükseliş, merkez bankalarının işini daha da karmaşıklaştıracak bir tabloyu ortaya çıkarır.

Sonuç olarak dünya, ekonomik ve politik cephelerde giderek daha karmaşık bir döneme doğru ilerliyor. Ticaret savaşları, geçmişte olduğu gibi yine sadece gümrük vergilerinden ibaret kalmayıp, küresel güven zincirlerini ve büyüme beklentilerini temelden sarsabilecek bir risk unsuru olarak masada duruyor. Umarız bu gerilim, ortak akıl ve diplomasiyle çözüme ulaşır; zira böylesi fırtınalı sularda rotasını korumak zaten zorlanan küresel ekonomi, yeni bir türbülansı kaldıracak güçte görünmüyor.