Borsalarda yeniden bir yükseliş dalgası başladı. Endeksler, yatırımcıların risk iştahındaki artışla birlikte önemli dirençleri aşarken, pek çok yatırımcıda “ralli” havası yeniden gündeme geldi. Ancak bu tabloyu yorumlarken pandeminin hemen sonrasındaki yüksek getirilerle kıyaslamak ve benzer bir senaryo beklentisi içine girmek, finansal açıdan yanıltıcı olabilir.
Öncelikle hatırlamak gerekir ki, pandemi döneminde tüm dünyada benzersiz bir para politikası dönemi yaşandı. Merkez bankaları tarihte eşi görülmemiş büyüklükte likiditeyi piyasaya sürdü. Küresel para arzı son 50 yılın en dik artışını kaydetti. ABD’de M2 para arzı 2020’de yıllık %25’in üzerinde artarak rekor kırdı. Avrupa Merkez Bankası da benzer şekilde bilançosunu birkaç trilyon euro büyüttü. Türkiye’de de genişleyici para politikaları, düşük faizler ve kredi kanallarının açık tutulması sayesinde borsa ciddi bir ivme kazandı.
Bu kadar bol ve ucuz para ortamında, hisse senetlerinin pandemi sonrası performansı doğal olarak olağanüstü oldu. 2020-2021 döneminde BIST 100 %100’den fazla yükseldi; ABD’de S&P 500 aynı dönemde %70 civarında getiri sağladı. Ancak o dönemdeki nominal getiriler bugün için sağlıklı bir karşılaştırma zemini sunmuyor.
Enflasyondan Arındırılmış Getiri Asıl Önemli Kriter
Bugünkü ekonomik tabloya baktığımızda, faizlerin yükseldiği, para politikasının sıkılaştığı, hatta belli ölçülerde küresel likiditenin daraltıldığı bir dönemdeyiz. Üstelik yüksek enflasyon birçok ülkede hâlâ önemli bir sorun. Türkiye’de TÜFE son 12 ayda %70’in üzerinde artış gösterirken, ABD’de bile enflasyon %3 civarına inmesine rağmen hâlâ hedefin üzerinde.
Bu noktada borsalardaki yükselişi değerlendirirken nominal getiriden ziyade reel getiriye, yani enflasyondan arındırılmış kazanca odaklanmak gerekiyor. Örneğin BIST 100 endeksi yıl başından bugüne yaklaşık %45 yükselmiş görünse de, aynı dönemde tüketici fiyat endeksi de %25 civarında arttığı için, reel getirinin bundan çok daha düşük olduğunu unutmamak lazım.
Yani borsada yatırım yapan yatırımcı, aslında bir yandan enflasyonla da yarışıyor. Reel bazda pozitif getiri sağlamak için endeksin enflasyonun üzerinde performans göstermesi şart. Bu yüzden pandemiden çıkış sürecindeki gibi %100’ün üzerinde nominal kazançlar elde edilse bile, bugün aynı oranda reel refah artışı anlamına gelmeyebilir.
Beklentilerde Gerçekçiliği Koruma Zamanı
Şu anda yeniden canlanan bir borsa piyasası var. Risk iştahı artmış durumda, TL bazlı getiriler cazip görünüyor. Özellikle döviz kurundaki görece yatay seyir, kısa vadeli fon girişlerini de tetikliyor. Ancak yatırımcılar, pandemi sonrası yaşanan olağanüstü dönemle bugünü birebir karşılaştırmaktan kaçınmalı.
Bugün globalde ve Türkiye’de faiz oranları yüksek. Bu, hisse senetlerinin iskonto değerlemelerini doğrudan etkileyen bir faktör. Para arzı pandemi dönemine kıyasla daralmış durumda. Dolayısıyla, eski bol likidite rüzgarı yok. Bununla birlikte, şirket bilançoları halen güçlü; kârlılıklar büyümeyi destekliyor. Bu yüzden benzer büyüme eğilimleri reel bazda korunabilir, ama pandemi sonrası yaşanan coşkulu nominal oranları tekrar beklemek rasyonel değil.
Uzun Vadeli Yatırımcı İçin Hâlâ Önemli Bir Araç
Borsalar nihayetinde uzun vadede enflasyona karşı koruma sağlayan en önemli yatırım araçlarından biri. Hisse senedi piyasaları, şirket kârları ve temettüler yoluyla büyüyerek, yıllar içinde reel servet artışı sağlar. Fakat kısa vadeli spekülatif rallilere kapılmak, çoğu zaman yanlış zamanlama riskini de beraberinde getirir.
Bu nedenle bugünkü yükseliş dalgası elbette sevindirici; ancak bunun sürdürülebilir bir reel getiri yaratıp yaratmayacağını görmek için temkinli olmak gerekir. Yatırım kararlarında enflasyon ve faiz ortamı mutlaka dikkate alınmalı; nominal artışlara değil, gerçek alım gücü kazancına odaklanılmalı.
Unutmayalım: Borsada asıl kazanç, sabırlı sermayenin ödülüdür. Kısa vadeli heyecanlar elbette olacaktır, ama kalıcı refah artışı için uzun vadeli bakış açısını ve gerçekçi beklentileri kaybetmemek gerekir.










