Yeni haftaya girerken döviz piyasalarında tansiyon yeniden yükseldi. Dolar/TL kuru 40 seviyesini test ederek Mart ayından bu yana gördüğü en yüksek noktalara geri döndü. Küresel ölçekte doların diğer para birimlerine karşı değer kazanması, Türk lirasındaki zayıflığı bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak asıl mesele, yalnızca dış dinamiklerin değil, iç siyasi gelişmelerin de Türk lirası üzerinde yoğun baskı kuruyor olması.
ABD’den gelen ticaret açıklamaları, küresel çapta dolar talebini tetikleyen temel unsurlardan biri. Başkan Donald Trump’ın 1 Ağustos’ta devreye girecek gümrük tarifeleriyle ilgili olarak, hangi ülkelerin bu tarifeye tabi olacağının 9 Temmuz’a kadar netleşeceğini duyurması; piyasalarda ABD lehine bir beklenti oluşturdu. Sonuç olarak yatırımcılar güvenli liman olarak gördükleri dolara yönelmeyi tercih etti. Bu gelişme, gelişmekte olan ülke para birimlerini genelde, Türk lirasını ise özelde zayıflatan bir etki yaratıyor.
Ne var ki Türkiye’ye dair tabloyu salt küresel dolar endeksiyle açıklamak mümkün değil. Yurt içinde son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler de TL’deki kırılganlığın ana kaynaklarından biri. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın CHP Genel Başkanı Özgür Özel hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “kamu görevlilerine görevleri nedeniyle hakaret ve tehdit” suçlamalarıyla soruşturma başlatması, geçen hafta CHP’li belediye başkanlarına yönelik operasyonlarla birlikte değerlendirildiğinde, piyasalarda ciddi bir siyasi belirsizlik algısına yol açtı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in tutuklanması da bu algıyı pekiştirerek kur üzerinde yukarı yönlü baskı yarattı.
Siyasi tansiyonun ekonomi üzerinde doğrudan etkisi olduğuna dair artık kimsenin kuşkusu kalmadı. Yatırımcılar, hukuk ve demokrasi ikliminin güçsüzleştiği ülkelerde yalnızca anlık kur risklerinden değil, uzun vadeli sermaye güvenliğinden de kaygılanıyor. Dolayısıyla iç siyasette artan gerilim, yabancı sermayenin Türkiye’den uzak durmasına neden olurken, yerli yatırımcılar için de döviz talebini canlı tutuyor.
Öte yandan ekonomik veri takvimi de piyasaların odağında. Bugün açıklanacak haziran ayı hazine nakit dengesi, haftanın devamında gelecek sanayi üretimi ve cari açık rakamlarıyla birlikte değerlendirilecek. Türkiye ekonomisinin kırılgan dengeleri, özellikle cari açık tarafında sürdürülebilir bir düzelmeye işaret etmediği sürece TL üzerindeki baskının hafiflemesi pek mümkün görünmüyor. Bunun yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın DEM Parti İmralı heyeti ile yapması beklenen görüşmenin hem iç siyasete hem piyasa psikolojisine nasıl yansıyacağı da merak konusu.
Aslında tüm bu tabloyu bir bütün olarak okumak gerekiyor. Küresel dolar baskısı, ABD’nin agresif ticaret politikaları, Türkiye’de yükselen siyasi tansiyon ve ekonomik göstergelerde kalıcı iyileşmeye dair yeterli sinyallerin olmaması birleşince; döviz piyasalarında kırılgan bir denge oluşuyor. Dolar kurunun 40 TL’nin üzerinde tutunması, yalnızca spekülatif bir hareketin değil, daha yapısal bir dengesizliğin yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Buradan çıkış yolu için ise sihirli bir formül yok. Siyasi normalleşme, hukuk güvenliği, makroekonomik disiplin ve uluslararası ilişkilerde öngörülebilirlik yeniden inşa edilmeden; döviz cephesinde kalıcı bir rahatlama görmek zor. Aksi halde her yeni küresel çalkantıda ya da içeride yaşanan siyasi dalgalanmada Türk lirasının değeri bir kez daha test edilmeye devam edecek.










