Gözler Merkez’de: Faiz İndirimi Süreci Ne Getirir?

Haziran ayı enflasyon verilerinin açıklanmasının ardından tüm piyasa aktörlerinin gözü Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 24 Temmuz’da gerçekleştireceği Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına çevrildi. Yıllık enflasyonun yüzde 35,05’e gerilemesi ve beklentilerin altında kalan aylık TÜFE artışı, Merkez Bankası’na politika faizinde manevra alanı açıyor. Uzmanların büyük kısmı, TCMB’nin temmuz toplantısında politika faizini 250 baz puan indirerek yeni bir faiz indirim döngüsünün kapısını aralayacağı görüşünde.

Haziran ayında TÜFE, aylık bazda yüzde 1,37 artış gösterdi. Yıllık enflasyon ise önceki ayki yüzde 39,59 seviyesinden yüzde 35,05’e geriledi. Bu veri, enflasyon cephesinde bir ivme kaybı yaşandığını gösterirken, son dönemde döviz kurunun görece istikrarlı seyretmesi ve iç talebin aşırı güçlü olmaması, çekirdek enflasyon göstergelerinin de bozulmadığını ortaya koyuyor. Bu tablo, Merkez Bankası’nın faiz indirimine temkinli bir başlangıç yapmasına olanak tanıyor.

Ancak görünüm tamamen pembe değil. Temmuz ayı itibarıyla doğalgaz fiyatlarına yapılan yüzde 24,6’lık zam, aylık manşet enflasyona yaklaşık 0,42 puan katkı yapacak. Ayrıca altı ayda bir yapılan ÖTV ayarlaması nedeniyle akaryakıt ve tütün ürünleri fiyatlarında da yukarı yönlü yeni baskılar oluşması bekleniyor. Dolayısıyla kısa vadede enflasyonda geçici bir hızlanma gözlenebilir. Bununla birlikte, döviz kurundaki sakin seyir ve talep tarafındaki ılımlı eğilim nedeniyle yıl sonu enflasyon beklentileri şimdilik yüzde 28 düzeyinde korunuyor.

Bu çerçevede, TCMB’nin temmuz toplantısında politika faizini 250 baz puan indirerek sürece ihtiyatlı bir başlangıç yapması, piyasalar açısından daha sağlıklı olacaktır. Çünkü ilk adımda atılacak ölçülü bir indirimin, sonraki faiz adımlarının hız ve büyüklüğünü de şekillendirmesi muhtemel. Aksi takdirde, beklentilerin hızlı bir faiz indirim sürecine evrilmesi; finansal koşullarda ani bir gevşemeye, kredi genişlemesi ve iç talebin yeniden canlanmasına neden olabilir. Bu da enflasyonda henüz kalıcı olarak düşük seviyelere inilmemişken ekonomideki yavaşlama sürecinin erkenden bozulmasına yol açabilir.

Her ne kadar enflasyon eğiliminde belirgin bir iyileşme başlamış olsa da, yüzde 35’ler hâlâ yüksek rakamlar. Düşük tek haneli enflasyon hedefinden uzak olduğumuz bu dönemde, parasal koşulların bir süre daha sıkı tutulması gerektiği açık. Merkez Bankası’nın atacağı adımların öngörülebilir ve veri odaklı olması, hem fiyat istikrarı hem de finansal istikrar açısından kritik önem taşıyor.

Sonuç olarak; 24 Temmuz toplantısı yalnızca bir faiz kararı olarak değil, aynı zamanda Merkez Bankası’nın yeni dönemde para politikasını nasıl şekillendireceğine dair önemli bir sinyal niteliği taşıyacak. Türkiye ekonomisinin yeniden dengelenmesi ve enflasyonla mücadelenin kalıcı başarıya ulaşması için aceleci adımlardan kaçınılması; ölçülü, kademeli ve iletişimi güçlü bir süreç yürütülmesi gerekiyor. Piyasa güveni ve uzun vadeli istikrar da ancak bu yolla tesis edilebilir.