Yatırımcı için bu hafta piyasalar karmaşık ama bir o kadar da öğretici sinyaller verdi. Jeopolitik risklerin gerilemesi ve ABD Merkez Bankası’ndan faiz indirimi beklentilerinin güçlenmesi, global ölçekte risk iştahını artırdı. Buna rağmen piyasalarda yükselişler homojen değildi; daha çok belirli sektörlerde ve şirketlerde yoğunlaştı. Türkiye’de BIST 100 Endeksi haftayı yüzde 2.2 artışla tamamlarken, yılbaşından bu yana hâlâ negatif bölgede. Altın ise yüzde 2.9 gerileyerek kısa vadede yatırımcısını koruyamadı, euro’nun yüzde 2.1 artışı dikkat çekti. Tüm bu tablo yatırımcının nasıl hareket etmesi gerektiği sorusunu bir kez daha gündeme taşıyor.
Öncelikle geniş ve rastgele alımlar yapmak yerine güçlü hikâyelere sahip, bilançosu sağlam hisselere odaklanmak kritik. Piyasa son haftalarda bunun örneklerini net şekilde sundu. TAV Havalimanları, Emlak Konut GMYO ve Akbank gibi hisseler ön plana çıkarken, yatırımcıların seçici davranarak dağınık bir alım stratejisinden uzaklaştığı görüldü. Bu yaklaşım, borsanın oynak doğasında ayakta kalmak için önemli bir korunma mekanizmasıdır.
Hisse seçiminde fiyatın yönünden çok gerekçesine odaklanmak gerekir. Neden yükseliyor? Neden düşüyor? Bir şirketin güçlü bilançosu, büyüme stratejisi ya da sektöründe yakaladığı ivme varsa, bu gerçek hikâye fiyat hareketinden daha anlamlıdır. Geçici haber akışlarına kapılmak yerine sağlam temellere bakmak, uzun vadede yatırımcının en büyük avantajıdır.
Sektör tercihi de bu süreçte belirleyici. Dünya yeni bir dönüşümün eşiğinde; yeşil enerji, dijitalleşme, savunma sanayii ve lojistik gibi alanlar uzun vadeli büyümenin dinamosu olmaya aday. Türkiye özelinde de turizm ve finansal hizmetlerde dikkat çekici hareketler izleniyor. Yatırımcının portföyünde bu potansiyeli taşıyan sektörlerden mutlaka bir pay olmalı.
Son haftalarda altındaki düşüş ve euro’nun güçlü seyri portföylerde dengenin önemini bir kez daha hatırlattı. Altın uzun vadede bir sigorta işlevi görmeye devam etse de, kısa vadeli dalgalanmalar kaçınılmaz. Euro’nun TL karşısında yıllık bazda yüzde 33’ü aşan yükselişi ise döviz çeşitliliğinin önemini açıkça ortaya koyuyor. Portföyde yalnızca TL varlıklara bağlı kalmamak, dövizle dengeli bir yapı kurmak riskleri azaltır.
Bu süreçte sabit getirili yatırım araçları da ihmal edilmemeli. TL mevduatın haftalık yüzde 0.85, kira sertifikalarının yüzde 0.75 getiri sağladığı bir ortamda, sabit getirili ürünler portföyde bir koruma kalkanı işlevi görüyor. Hisse piyasası dalgalanırken sabit getiriler yatırımcının uykusunu kaçırmayan bir destek sağlar.
Diğer taraftan global gelişmeleri izlemek hiç olmadığı kadar önemli hale geliyor. Dünya artık birbirine daha fazla bağlı. Yurt dışı borsalara, emtia ve döviz sepetlerine kolay erişim sağlayan fonlar, yatırımcıya global riskleri daha iyi yönetme şansı sunuyor. Bu fonları araştırmak, küresel büyümeden pay almak isteyen yatırımcı için stratejik bir adım.
Önümüzdeki hafta enflasyon ve istihdam gibi kritik verilerin açıklanacak olması piyasaların dalgalı bir seyir izlemesine neden olabilir. Böyle haftalarda temkinli duruş, aşırı iyimserliğe kapılmadan rasyonel kararlar almak önemli. Çünkü yatırım bir 100 metre koşusu değil; inişli çıkışlı, sabır isteyen uzun bir maraton.
Özetle yatırımcının bu dönemde yapması gereken: geniş bir alım iştahı yerine odaklı seçimler yapmak, sağlam gerekçelerle hareket etmek, büyüme potansiyeli yüksek sektörlere yönelmek, altın ve dövizle portföy dengesini gözetmek, sabit getirili araçlarla bir güvenlik ağı kurmak ve global gelişmeleri göz ardı etmemek. Böylelikle piyasa ne kadar inişli çıkışlı olursa olsun, portföyünüz bu dalgalar karşısında daha dirençli hale gelir.









