Jeopolitik Gerginlik mi, Faiz Belirsizliği mi? Borsa Alarm Veriyor

Borsadaki son dönem düşüşleri analiz ederken, ilk bakışta akla gelen en belirgin neden İran-İsrail arasında tırmanan gerginlik ve olası bir savaş senaryosu oluyor. Orta Doğu’daki jeopolitik krizlerin küresel piyasalar üzerindeki etkisi artık sıradanlaştı; petrol fiyatları, savunma sanayii hisseleri ve tahvil piyasaları bu tür krizlerde ilk refleksi veren unsurlar oluyor. Ancak BIST 100 endeksine baktığımızda yaşanan değer kaybının sadece bölgesel savaş riskleriyle açıklanamayacak kadar derin olduğunu görüyoruz. Global borsalar benzer riskleri fiyatlarken bizdeki düşüşün oransal büyüklüğü, işaretlerin başka yerlere de işaret ettiğini gösteriyor. Bu bağlamda gözler, 19 Haziran’da açıklanacak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın faiz kararına çevrilmiş durumda.

Piyasalar, TCMB’nin uzun süredir sürdürdüğü parasal sıkılaşma sürecinin bir noktada duraksayabileceğini öngörüyor. Bu beklenti, borsada özellikle bankacılık ve iç talebe duyarlı sektörlerde baskıyı artırıyor. Mevcut durumda politika faizi yüzde 46, gecelik borç verme oranı ise yüzde 49 seviyesinde ve enflasyonist baskılar halen güçlü. Ancak bu oranın daha fazla artırılmaması yönündeki güçlü sinyaller, piyasada “artık faiz artışlarının sonuna gelindi” algısını oluşturdu. Bu durum, enflasyondan korunmak isteyen yatırımcıların borsa yerine yeniden dövize ya da mevduata yönelebileceği beklentisini de beraberinde getiriyor. Öte yandan, enflasyonun kontrol altına alınmasına yönelik somut ve sürdürülebilir adımların henüz tam olarak etkisini göstermemiş olması, yatırımcılarda belirsizlik yaratıyor. Bu belirsizlik ortamı, jeopolitik risklerle birleştiğinde yabancı yatırımcılar için bir çıkış sinyali, yerli yatırımcılar içinse bir bekle-gör stratejisine dönüşüyor.

Global borsalara kıyasla BIST tarafındaki bu aşırı duyarlılığın altında yatan bir diğer önemli neden de yerel ekonomiye özgü dinamiklerdir. Kur korumalı mevduat sisteminin çözülme sürecine girmesi, kamu maliyesindeki baskılar, vergi artışı beklentileri ve reel sektörün borçlanma maliyetleri üzerindeki olumsuz etki gibi unsurlar, yatırımcıların risk algısını artırıyor. Ayrıca yaklaşan yerel seçim sonrası dönemle ilgili olarak ekonomik politikalarda yeni bir yön arayışına girileceği endişesi de fiyatlamalara yansıyor olabilir. Borsa, genellikle geleceği öngörmeye çalışan bir mekanizmadır ve piyasadaki fiyatlamalar yalnızca bugünün verilerine değil, aynı zamanda yarına dair beklentilere dayanır.

Teknik açıdan bakıldığında, BIST 100 endeksinin belirli direnç seviyelerini aşamaması ve hacimlerin düşük kalması da düşüşü hızlandıran unsurlar arasında. Yabancı yatırımcı ilgisinin sınırlı kalması, çıkış yapan yerli yatırımcılarla birleşince satış baskısı derinleşiyor. Bu noktada borsanın düşüşüne neden olan faktörlerin sadece dış kaynaklı olmadığını, içsel ekonomik göstergelerle ve beklenti yönetimiyle de doğrudan ilişkili olduğunu net biçimde ifade etmek gerekir.

Özetle, İran-İsrail gerilimi elbette ki bölgesel bir belirsizlik oluşturmakta ve piyasalar üzerinde etkili olmaktadır. Ancak Türkiye’deki borsa düşüşü, bu gerilimin ötesine geçerek para politikası yönlendirmelerinin ve ekonomik beklentilerin etkisiyle daha karmaşık ve çok katmanlı bir seyir izlemektedir. 19 Haziran’da TCMB’nin alacağı karar, yalnızca faiz oranını değil, yatırımcı güvenini ve piyasa psikolojisini de yeniden şekillendirecek potansiyele sahiptir. Bu nedenle bu tarihteki kararın bir “pas geçiş” olup olmayacağı kadar, iletişiminin nasıl yapılacağı da büyük önem taşımaktadır. Çünkü bazen bir kararın kendisinden çok, o kararın nasıl açıklandığı piyasalarda daha kalıcı izler bırakır.