Üniversite eğitimi, birçok genç için hem kişisel gelişim hem de mesleki gelecek açısından bir dönüm noktasıdır. Ancak bu süreç sadece akademik zorluklarla değil, aynı zamanda ciddi ekonomik baskılarla da şekillenir. Üniversite öğrencilerinin yaşadığı kaygıların önemli bir kısmı, finansal sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bu durum, öğrencilerin hem psikolojik iyilik hâlini hem de akademik performansını doğrudan etkilemektedir.
Birçok öğrenci üniversiteye adım attığı anda maddi olarak kendi ayakları üzerinde durmak zorunda kalır. Aile desteği sınırlı olan ya da hiç olmayan öğrenciler, barınma, ulaşım, beslenme, kırtasiye, giyim ve teknolojik ihtiyaçlar gibi temel harcamalarını karşılamakta zorlanır. Bu zorluklar kısa vadeli değil, üniversite hayatı boyunca süren kronik bir baskı haline gelir. Bu durum, öğrencilerin sürekli bir endişe durumu içinde yaşamalarına neden olur.
Kredi ve burs sistemlerinin yetersizliği ya da geç ulaşması da öğrencilerin finansal kaygılarını artıran bir diğer unsurdur. Geri ödemeli krediler, öğrenciler mezun olmadan önce bir borçluluk psikolojisine girmelerine neden olurken, burs imkanlarının azlığı veya başarıya bağlı olması, öğrenciler üzerinde sürekli bir “başarılı olma zorunluluğu” yaratır. Bu da akademik stresin finansal stresle birleşmesine yol açar.
Part-time işlerde çalışmak zorunda kalan öğrenciler, ders dışı zamanlarını ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır. Bu da hem akademik başarıyı olumsuz etkiler hem de sosyal yaşamdan soyutlanmalarına neden olur. Ayrıca iş piyasasında ucuz iş gücü olarak görülmeleri, sömürülme riski taşır. Finansal baskı altında olan öğrenciler, uzun vadeli plan yapma ve gelecek vizyonu oluşturma konusunda da zorluk yaşar. Çünkü zihinsel kaynaklarının büyük bir bölümü geçim derdine odaklanmıştır.
Döviz kurlarındaki artış, enflasyonun yükselmesi, barınma ve gıda fiyatlarındaki tırmanış gibi makroekonomik koşullar da doğrudan öğrencilerin yaşam maliyetini artırmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan öğrenciler için barınma sorunu bir hayatta kalma mücadelesine dönüşmüştür. KYK yurtlarının kapasite yetersizliği, özel yurtların ve kiralık evlerin fahiş fiyatları, öğrencileri sağlıksız ve güvensiz ortamlarda yaşamak zorunda bırakmaktadır. Bu da sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik riskler doğurmaktadır.
Tüm bu koşullar altında, öğrencilerin yalnızca derslerine odaklanmalarını beklemek gerçekçi değildir. Eğitim hayatının bir “ekonomik sınav”a dönüştüğü bu ortamda, birçok genç, potansiyelini tam olarak ortaya koyamadan mezun olmakta ya da üniversiteyi yarıda bırakmaktadır. Bu durum, toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirirken, yetenekli gençlerin geleceğe olan inancını da zayıflatmaktadır.
Finansal kaygılar, öğrencilerin ruh sağlığını da ciddi biçimde tehdit eder. Sürekli maddi sıkıntı içinde olmak, depresyon, anksiyete bozuklukları ve tükenmişlik sendromunu tetikleyebilir. Bu nedenle, üniversite öğrencilerinin maddi koşullarının iyileştirilmesi, yalnızca bireysel refah açısından değil, aynı zamanda toplumsal kalkınma ve üretkenlik açısından da kritik bir öneme sahiptir.
Sonuç olarak, üniversite öğrencilerinin yaşadığı finansal sorunlar sadece kişisel meseleler değildir; sistemsel çözüm gerektiren yapısal sorunlardır. Geniş tabanlı burs ve destek programları, barınma imkanlarının artırılması, öğrencilere yönelik iş ve staj fırsatlarının adil biçimde sunulması gibi önlemler, gençlerin üzerindeki ekonomik baskıyı azaltacaktır. Çünkü bir toplumun geleceğini şekillendirecek olan gençlerin, hayatta kalma değil, gelişme ve üretme odaklı bir üniversite deneyimine ihtiyacı vardır.