Türkiye’de finansal denetim kurumlarının etkinliği, özellikle Borsa İstanbul (BIST) özelinde ele alındığında, oldukça karmaşık ve çok katmanlı bir yapı ortaya çıkar. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Türkiye Varlık Fonu (TVF) ve Türkiye Cumhuriyet Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi kurumlar, sermaye piyasalarının düzenlenmesinde ve denetlenmesinde başat roller üstlenmektedir. Ancak bu kurumların ne derece bağımsız ve etkin olduğu tartışmalı bir konudur ve piyasa aktörleri tarafından sıklıkla sorgulanmaktadır.
Borsa İstanbul’un işleyişinde SPK’nın rolü belirleyici düzeydedir. Halka arz süreçlerinden sermaye artırımlarına, finansal tabloların denetlenmesinden içsel bilgilere dayalı işlemlere kadar birçok alanda düzenleyici ve denetleyici görev üstlenen kurum, piyasadaki güveni sağlamakla yükümlüdür. Ancak zaman zaman yatırımcılar nezdinde güven sarsıcı gelişmeler yaşanmakta, özellikle manipülasyon iddiaları ve içerden bilgiyle işlem şüpheleri, SPK’nın yeterince hızlı ve caydırıcı müdahale edemediği eleştirilerine yol açmaktadır. Bu da, piyasanın adil ve şeffaf işleyişine gölge düşürmektedir.
Son yıllarda BIST’te görülen olağan dışı fiyat hareketleri ve sert dalgalanmalar, finansal denetim sisteminin zafiyetlerine işaret etmektedir. Özellikle düşük işlem hacmine sahip hisselerdeki anormal fiyatlamalar, spekülatif manipülasyonun hala önemli bir sorun olduğunu göstermektedir. Bu gibi durumlarda SPK’nın geç gelen müdahaleleri veya yalnızca idari para cezalarıyla sınırlı kalması, düzenleyici etkinliğin sınırlı olduğuna dair algıyı güçlendirmektedir. Halbuki etkin bir denetim mekanizması sadece cezalandırıcı değil, aynı zamanda proaktif olmalı; sorun ortaya çıkmadan önce riskleri tespit edip önleyici önlemler almalıdır. Yalnızca cezalandırmak değil, zarara uğrayan özellikle küçük yatırımcıların zararlarının da geri ödenebilmesi önemlidir.
Finansal denetim kurumlarının siyasi bağımsızlığı da tartışmaya açık bir konudur. Kurumların yürüttüğü soruşturmaların ve verdiği kararların siyasi etkilere açık olması, düzenleyici çerçevenin güvenilirliğini zedeler. Bu bağlamda yatırımcı güveni sadece yasal altyapıya değil, bu yapının nasıl uygulandığına ve kurumların ne derece bağımsız davrandığına da bağlıdır. BIST gibi dinamik ve yatırımcı profili çeşitlenen bir piyasada, güvenin sarsılması kısa vadeli fiyat oynaklıklarının yanı sıra uzun vadeli yatırım iklimine de olumsuz yansır. Bu güven eksikliği son yıllarda önemli oranda yatırımcı sayısının azalmasına neden olmaktadır.
Türkiye’de sermaye piyasaları son yıllarda yerli yatırımcıların yoğun ilgisiyle büyüme kaydetmiş olsa da, kurumsal yatırımcı tabanının zayıf kalması ve bireysel yatırımcıların piyasa tecrübesinin sınırlı olması, finansal denetimin önemini daha da artırmaktadır. Bu noktada sadece SPK değil, BIST’in kendi gözetim birimlerinin de daha şeffaf, hızlı ve tutarlı davranması gerekmektedir. Halka arz furyasında şirketlerin finansal şeffaflığının yeterince incelenmemesi, yatırımcının yeterli bilgiye ulaşamaması gibi durumlar da sistemin zayıf halkalarıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’de finansal denetim kurumları yapısal olarak güçlü bir çerçeveye sahip olsa da, uygulamada karşılaşılan sorunlar, özellikle Borsa İstanbul özelinde denetim etkinliğini sorgulatmaktadır. Denetim kurumlarının daha bağımsız, daha şeffaf ve daha proaktif çalışması; sermaye piyasalarının sağlıklı işleyişi, yatırımcıların korunması ve piyasa istikrarının sağlanması açısından hayati önem taşımaktadır. Aksi takdirde piyasa büyüse bile güven temelli sürdürülebilir bir derinlik kazanması güçleşir.










