Küresel ticaret savaşları, 2025 itibarıyla yalnızca ekonomik bir rekabet değil, aynı zamanda jeopolitik bir güç mücadelesi haline geldi. Özellikle ABD ve Çin arasındaki gerilim, dünya ekonomisinin temel dinamiklerini sarsmakta ve ülkeleri yeni stratejiler geliştirmeye zorlamakta. Bu süreçte, bazı ülkeler ve sektörler göreceli avantajlar elde ederken, diğerleri ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.
ABD, Başkan Donald Trump’ın ikinci döneminde ticaret savaşlarını yeniden alevlendirmiştir. Çin’e uygulanan tarifeler %145’e kadar yükseltilmiş, bu da ithalat maliyetlerini artırarak Amerikan tüketicileri üzerinde enflasyonist baskılar oluşturmuştur. Ortalama bir Amerikan hanesi, artan fiyatlar nedeniyle yıllık yaklaşık 4.000 dolar kayba uğramıştır. Ayrıca, tarım ve enerji sektörleri, Çin’in misilleme tarifeleri nedeniyle ihracat pazarlarını kaybetmiş, bu da özellikle Ortabatı eyaletlerinde ekonomik sıkıntılara yol açmıştır .
Çin ise bu ticaret savaşına karşılık olarak, ABD’den yapılan ithalatlara %125’e varan tarifeler uygulamış ve nadir toprak elementlerinin ihracatını kısıtlamıştır. Ayrıca, “Made in China 2025” programı kapsamında, yarı iletkenler, yapay zeka ve yeşil enerji gibi stratejik sektörlerde kendi kendine yeterlilik hedeflenmiştir. Çin’in ihracatları, 2023 yılında 3.4 trilyon doları aşarak dünya liderliğini sürdürmüş ve ASEAN, BRICS+ gibi alternatif pazarlara yönelerek ABD’ye olan bağımlılığını azaltmıştır.
Bu ticaret savaşının etkileri sadece ABD ve Çin ile sınırlı kalmadı. Vietnam, Hindistan, Meksika ve Malezya gibi ülkeler, Çin’den kayan üretim yatırımları sayesinde ekonomik kazançlar elde ettiler. Örneğin, Vietnam teknoloji üretiminde önemli bir merkez haline gelirken, Hindistan ve Meksika da artan doğrudan yabancı yatırımlarla ekonomik büyüme yaşamaya başladı.
Ancak, bu kazanımların sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri bulunmaktadır. Küresel ticaretin parçalanması, tedarik zincirlerinde belirsizlikler yaratmakta ve özellikle gelişmekte olan ülkeler için riskler oluşturmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), 2025 yılı için küresel mal ticaretinde %0.2’lik bir daralma öngörmekte, bu da ticaret savaşlarının dünya ekonomisine olumsuz etkilerini göstermektedir.
Sonuç olarak, ticaret savaşlarında mutlak bir kazananı bulunmamaktadır. ABD, kısa vadeli korumacılık politikalarıyla bazı sektörleri desteklemiş olsa da, genel ekonomik göstergelerde olumsuzluklar yaşanmıştır. Çin, stratejik sektörlerde bağımsızlık hedefleyerek uzun vadeli avantajlar sağlamaya çalışmaktadır. Diğer yandan, bazı gelişmekte olan ülkeler, üretim ve yatırım kaymaları sayesinde göreceli kazançlar elde etmiştir. Ancak, küresel ticaretin parçalanması ve artan belirsizlikler, dünya ekonomisinin genel sağlığı açısından endişe verici bir tablo çizmektedir. Bu nedenle, uluslararası işbirliği ve çok taraflı ticaret anlaşmaları, sürdürülebilir ekonomik büyüme için hayati önem taşımaktadır.









