Borsada yatırım yapan birçok bireysel yatırımcı, hisse senedi fiyatlarını değerlendirirken sıkça aynı tuzağa düşer: fiyatla değeri birbirine karıştırmak. Bu hata, hem kısa vadeli yanlış kararların alınmasına hem de uzun vadede önemli fırsatların kaçırılmasına neden olabilir. Fiyat ile değer arasında net bir ayrım yapılmadan yapılan yatırımlar, çoğu zaman piyasanın psikolojisine teslim olmak anlamına gelir. Oysa başarılı bir yatırımcı için bu iki kavram arasında sağlam bir çizgi olmalıdır.
Fiyat, piyasadaki anlık arz ve talep dengesine göre belirlenir. Yani bir hisse senedinin fiyatı, o anda alıcıların ne kadar ödemeye razı olduğu ve satıcıların ne kadara satmak istediğiyle ilgilidir. Bu nedenle fiyat, çoğu zaman duyguların ve kısa vadeli beklentilerin ürünüdür. Bir şirketin hisseleri ani bir haberle hızla yükselebilir ya da düşebilir, fakat bu dalgalanmalar genellikle şirketin gerçek değerini yansıtmaz.
Değer ise çok daha derin ve analitik bir kavramdır. Bir şirketin değeri, faaliyet gösterdiği sektör, gelir yapısı, büyüme potansiyeli, kârlılığı, borç durumu, yönetim kalitesi ve uzun vadeli stratejileri gibi birçok faktörün incelenmesiyle belirlenir. Bu inceleme sonucunda ulaşılan “içsel değer”, piyasa fiyatından farklı olabilir. İşte yatırımcı için asıl önemli olan, hisse fiyatı ile içsel değeri arasındaki farkı görebilmektir.
Warren Buffett’ın deyimiyle “Fiyat ödediğiniz şeydir, değer ise aldığınız şey.” Bu bakış açısı, değer yatırımı stratejisinin temelini oluşturur. Değer yatırımcıları, piyasa fiyatı içsel değerin altında olan hisse senetlerini bulmaya çalışır. Böylelikle, zaman içinde piyasanın bu yanılgıyı düzeltmesini ve hissenin gerçek değerine ulaşmasını beklerler.
Ne yazık ki birçok yatırımcı, bir hisse senedinin fiyatı yükseldiğinde onun “iyi” bir yatırım olduğunu düşünür. Oysa fiyatın artması, çoğu zaman sadece bir trendin ya da spekülasyonun sonucudur. Aynı şekilde, fiyatı düşen hisseler hemen “kötü” ya da “zararda” olarak etiketlenir. Bu düşünce tarzı, yatırımcının rasyonel analizden uzaklaşıp duygusal kararlar vermesine neden olur.
Bir şirketin hisse fiyatı 10 liradan 5 liraya düşmüşse, bu şirketin artık “ucuz” olduğu anlamına gelmez. Aynı şekilde, fiyatı 5 liradan 10 liraya çıkmış bir hisse senedi, otomatik olarak “değerli” olmaz. Hissenin ucuz ya da değerli olup olmadığını belirleyen şey, fiyatın içsel değere göre konumudur. Eğer bir hisse senedi 10 liraya satılıyor ama gerçek değeri 15 liraysa, bu hisse hala ucuzdur. Tersi durumda ise, hisse pahalıdır; fiyatı yüksek olduğu için değil, gerçek değerinin üzerine çıktığı için.
Bu yüzden, yatırım yaparken şirketleri araştırmak, finansal tablolarını incelemek, sektör analizleri yapmak ve gelecekteki nakit akışlarını tahmin etmek gerekir. Sadece fiyat hareketlerine odaklanmak, borsayı bir kumarhaneye çevirmekten farksızdır. Oysa borsa, sabırlı ve bilgiye dayalı kararlar alanlar için uzun vadede büyük fırsatlar sunar.
Sonuç olarak, fiyatla değeri birbirine karıştırmak, yatırım dünyasında sık yapılan ama büyük zararlara yol açabilecek bir hatadır. Gerçek değer üzerine kurulu bir yatırım yaklaşımı, fiyat dalgalanmalarından etkilenmeden, uzun vadede sağlıklı getiri elde etmenin anahtarıdır. Unutulmamalıdır ki, borsa kısa vadede bir oy sandığı, uzun vadede ise bir terazi gibi çalışır. Günün sonunda, değeri olan kazanır.










