Türkiye’de enflasyon, sadece ekonomik bir gösterge olmanın ötesine geçeli çok oldu. Artık gündelik hayatın, sosyal ilişkilerin, tüketici davranışlarının ve hatta tarımsal üretimin doğrudan belirleyicisi haline geldi. Özellikle gıda enflasyonu, halkın en fazla hissettiği kalemlerden biri. Bu çerçevede tarım alanında yaşanan olumsuzluklar ve bunların zincirleme etkileri, sadece mutfak masraflarını değil, kamuoyundaki güven algısını ve piyasa düzenini de doğrudan etkiliyor. Son yıllarda art arda yaşanan zirai don olayları, tarımsal ürün fiyatlarındaki keskin artışlar ve bu süreci kendi lehine çeviren fırsatçı davranışlar, enflasyonun gündelik hayatla nasıl iç içe geçtiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Zirai Donun Ekonomik Etkisi
Zirai don; hava sıcaklığının bitki gelişimi için kritik sınırların altına düşmesiyle tarım ürünlerinin zarar görmesine neden olan doğal bir afet türüdür. Türkiye gibi dört mevsimi yaşayan ve tarımsal üretimi zengin bir ülkede, özellikle ilkbahar aylarında görülen ani soğuklar meyve ve sebze üreticileri için büyük bir risk faktörüdür. Son yıllarda Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinde yaşanan şiddetli don olayları, başta kayısı, kiraz, şeftali, üzüm ve badem gibi ürünlerde ciddi rekolte kayıplarına yol açtı.
Bu kayıplar yalnızca çiftçiyi değil, tüketiciyi de doğrudan etkiliyor. Rekolte düşüşü, arzın daralmasına; arz daralması da fiyatların hızla yükselmesine neden oluyor. Ancak burada kritik bir soru ortaya çıkıyor: Gerçek zarar ne kadar, fiyat artışı ne kadar rasyonel?
Üretim Kaybı mı, Bahane mi?
Zirai don sonrası fiyat artışlarını incelerken, çoğu zaman bu artışların gerçek zarar oranlarını çok aştığını görüyoruz. Örneğin, bir bölgede kayısı üretiminin %20’si zarar görmüşse, pazarda fiyatların %80-100 artması teknik olarak mantıklı değil. Ancak piyasada bu gibi afetlerin ardından bir “psikolojik panik” ortamı doğuyor. Toptancılar, aracılar ve hatta perakendeciler, oluşan bilgi kirliliğinden ve kamuoyundaki algıdan faydalanarak fiyatlara gerçek dışı zamlar ekleyebiliyor. Bu da bizi yazının ikinci başlığına getiriyor: fırsatçılık.
Fırsatçılık: Afeti Fırsata Çevirmek
Ekonomik kriz dönemlerinde veya doğal afet sonrası süreçlerde piyasanın dengesizleşmesi yeni bir olgu değil. Ancak Türkiye’de bu tür fırsatçılıklar, özellikle gıda sektöründe son yıllarda daha sık ve sistematik hale geldi. Zirai don, sel ya da kuraklık gibi olaylar henüz yaşanırken bile bazı toptancılar ürünleri depolamaya, arzı bilinçli olarak azaltmaya başlıyor. Raflara gelen sınırlı ürünler ise çok daha yüksek fiyatlarla satışa sunuluyor.
Bu durum yalnızca etik açıdan sorunlu değil, aynı zamanda enflasyonun yapışkanlığını da artıran bir etken. Yani fiyat bir kere yükseldikten sonra, afetin etkisi geçse bile geri inmiyor. Bu da vatandaşın alım gücünü sürekli aşındırıyor.
Devletin Rolü ve Denetim Eksikliği
Bu noktada kamunun denetim rolü devreye girmelidir. Ancak ne yazık ki tarım ürünlerinde üretimden tüketime kadar geçen zincir, yeterince şeffaf ve denetlenebilir değil. Zirai don olaylarının etkisi konusunda kamu kurumları genellikle gecikmeli açıklama yapıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı ile TÜİK’in verdiği veriler arasında ciddi farklar olabiliyor. Bu bilgi eksikliği, fırsatçılar için bir manevra alanı yaratıyor.
Ayrıca fiyat denetimleri çoğu zaman sembolik kalıyor. Belediyelerin yaptığı anlık denetimler veya cezai işlemler sistematik bir çözüm sunmuyor. Kalıcı çözüm, ürün izleme sistemlerinin güçlendirilmesi, soğuk hava depolarının kayıt altına alınması ve çiftçi-tüketici arasında doğrudan teması artıran kooperatifleşme gibi yapılarla sağlanabilir.
Tüketici Davranışı ve Algı Yönetimi
Bir diğer önemli husus, tüketici psikolojisidir. Enflasyon beklentisinin yüksek olduğu bir ortamda insanlar ürünlere aşırı talep göstererek fiyat artışlarını hızlandırabiliyor. Örneğin, “don olmuş, fiyat artacak” korkusuyla yapılan stoklama davranışı, aslında fiyat artışını meşrulaştıran ve körükleyen bir başka unsur oluyor. Bu da gösteriyor ki; sadece üreticiyi ya da fırsatçıyı suçlamak değil, toplumun tüm bileşenlerinde finansal bilinç oluşturmak gerekiyor.
Sonuç olarak, enflasyon artık sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal bir davranış biçimi halini aldı. Zirai don olayları gibi doğal afetler, tarımsal üretimi doğrudan etkileyebilir. Ancak bu etkilerin bahane edilerek aşırı fiyat artışları yaratılması, toplumda güven kaybına ve ekonomik bozulmaya yol açar. Kalıcı çözüm; şeffaf bilgi paylaşımı, güçlü denetim mekanizmaları ve üretimden tüketime kadar uzanan zincirin adil yönetilmesidir. Aksi halde enflasyon, yalnızca rakamlarda değil, toplumun ruh halinde de derin izler bırakmaya devam edecektir.









