1 Mayıs: Alın Teriyle Yazılan Bir Tarih

Her yıl 1 Mayıs’ta meydanlara çıkan, taleplerini haykıran milyonlarca emekçinin sesi sadece bugünün değil, tarihin derinliklerinden gelen bir mücadelenin yankısıdır. 1 Mayıs İşçi Bayramı, yalnızca bir gün değil, alın teriyle yazılmış bir direnişin, adalet arayışının ve sınıf mücadelesinin simgesidir. Hem dünyada hem de Türkiye’de bu bayram, işçi sınıfının ağır bedeller ödeyerek kazandığı bir onurdur.

1 Mayıs’ın Kökleri: Haymarket’ten Taksim’e

1 Mayıs’ın tarihi, 1886 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde, özellikle de Chicago’daki Haymarket Meydanı’nda başlar. İşçiler, günde 12-16 saat arası çalışmaya karşı çıkarak 8 saatlik iş günü talebiyle greve gitmiş, büyük bir direniş başlatmıştır. Bu eylemler sırasında çıkan olaylarda polis kurşunlarıyla can veren işçiler olmuş, bazı sendika liderleri idam edilmiştir. Ancak bu bedeller, 1 Mayıs’ı sadece bir talep değil, bir direniş günü haline getirmiştir. 1889’da toplanan İkinci Enternasyonal, 1 Mayıs’ı tüm dünyada “Uluslararası İşçi Günü” ilan etmiştir.

Bugün dünyanın dört bir yanında, Paris’ten Buenos Aires’e, Tokyo’dan Johannesburg’a kadar pek çok ülkede işçiler, bu günü emek, dayanışma ve mücadele ruhuyla kutlamaktadır. Ancak bu kutlamalar çoğu zaman sadece bir bayram havasında geçmemiş, baskılara, yasaklara, polis şiddetine rağmen kararlılıkla sürdürülmüştür.

Türkiye’de 1 Mayıs: Yasaklarla Yoğrulan Bir Tarih

Türkiye’de ise 1 Mayıs ilk kez 1923 yılında İstanbul’da kutlandı. Ancak uzun yıllar boyunca çeşitli siyasi gerekçelerle bu kutlamalar ya yasaklandı ya da kısıtlandı. 1976’da DİSK öncülüğünde Taksim Meydanı’nda yapılan kitlesel kutlama, 1 Mayıs’ın Türkiye işçi sınıfı açısından da bir milat haline geldiğini gösterdi. Ancak asıl kırılma noktası 1977 yılında yaşandı. Taksim Meydanı’nı dolduran yüz binlerce emekçinin üzerine ateş açıldı, 34 kişi hayatını kaybetti. 1 Mayıs 1977, Türkiye işçi sınıfının hafızasına “Kanlı 1 Mayıs” olarak kazındı.

12 Eylül darbesiyle birlikte 1 Mayıs uzun yıllar yasaklandı. 2000’li yıllara gelene kadar birçok sendika ve demokratik kitle örgütü bu yasağa karşı mücadele etti. Nihayet 2009 yılında 1 Mayıs, yeniden resmi tatil ilan edildi. Ancak hâlâ her yıl bu günün kutlanacağı meydanlar, izinler, yürüyüşler tartışma konusu olmakta, işçilerin barışçıl gösteri hakkı sıkça engellenmektedir.

Emek Olmadan Bayram Olmaz

1 Mayıs’ın anlamını sadece bir takvim günü olarak değil, bir toplumsal vicdan ve tarihsel hafıza olarak okumak gerekir. Bugün hâlâ milyonlarca işçi kayıt dışı, düşük ücretli, güvencesiz koşullarda çalışmakta; çocuk işçiliği, kadın emeğinin sömürüsü, sendikasızlaştırma, taşeron sistemleri gibi sorunlar güncelliğini korumaktadır. İş kazalarıyla, iş cinayetleriyle yaşamını kaybeden işçilerin sayısı, ne yazık ki hâlâ utanç verici boyuttadır.

Bu nedenle 1 Mayıs, sadece geçmişin yasını tutmak için değil, bugünü ve geleceği daha adil bir dünya için şekillendirmek adına da önemlidir. İşçinin emeği, sadece üretimin değil, insanlığın temelidir. Ve bu emeğin saygı görmediği bir toplumda, adaletten, demokrasiden ve kalkınmadan söz etmek mümkün değildir.

Son Söz Yerine

1 Mayıs; korkuya, baskıya, susturulmaya karşı emeğin sesidir. Bu ses, yüz yılı aşkın bir süredir susturulamamıştır. Bugün meydanlarda atılan her slogan, geçmişteki bir bedelin, bir direnişin izidir. Bu yüzden 1 Mayıs’ı sadece bir tatil günü değil, bir sorumluluk günü olarak görmek gerekir.

Emeğe saygının olduğu bir gelecek dileğiyle… Yaşasın 1 Mayıs!