Ekonomik büyüme, modern dünyanın en temel hedeflerinden biri. Ancak iklim krizi, eşitsizliklerin derinleşmesi ve kaynakların hızla tükenmesi, geleneksel büyüme modelinin sürdürülebilir olup olmadığını sorgulamamıza neden oluyor. Peki, ekonomik gelişmeyi çevresel ve sosyal maliyetler olmadan sağlamak mümkün mü?
Sürdürülebilir Kalkınma: Tanım ve Tarihsel Arka Plan
1987’de Brundtland Raporu, sürdürülebilir kalkınmayı “gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye atmadan bugünün gerekliliklerini karşılama” olarak tanımladı. Bu, ekonomik, çevresel ve sosyal üçlü sacayağına dayanıyor. Ancak Sanayi Devrimi’nden bu yana, ekonomik büyüme genellikle doğal kaynakların sömürüsü ve emisyon artışıyla el ele gitti. Örneğin, 1950’lerden beri küresel GSYİH 15 kat arttı, ancak karbon salınımı da 3 kat yükseldi.
Mevcut Modelin Çıkmazları
- Çevresel Sınırlar: Dünya, yılda 1.7 gezegen kaynağı tüketiyor. IPCC raporları, 1.5°C ısınma sınırını aşmamak için 2030’a kadar karbon salınımının %45 azaltılması gerektiğini vurguluyor.
- Sosyal Eşitsizlik: Küresel servetin %82’si en zengin %1’in elinde. Büyüme, gelir dağılımını iyileştirmek yerine genellikle mevcut eşitsizlikleri derinleştiriyor.
- GSYİH Tuzağı: GSYİH, ormanların yok oluşunu veya sağlık harcamalarını “büyüme” olarak sayarken, insan refahını ve ekosistemleri görmezden geliyor.
Umut Işığı: Çözüm Yolları
- Teknolojik İnovasyon: Yenilenebilir enerji maliyetleri son 10 yılda %80 düştü. Danimarka, rüzgar enerjisinden elektriğinin %50’sini karşılıyor. Döngüsel ekonomi modelleri (örneğin, Avrupa Birliği’nin plastik atık hedefleri) kaynak verimliliğini artırıyor.
- Politika Reformları: Karbon vergisi (İsveç’te ton başına 137 dolar) ve yeşil sübvansiyonlar fosil yakıtlara bağımlılığı azaltıyor. Paris Anlaşması gibi uluslararası taahhütler kritik, ancak uygulama zayıf.
- Sosyal Dahiliyet: Norveç ve Finlandiya gibi ülkeler, yüksek refah seviyesini eğitim, kadın istihdamı ve sosyal güvenlik ağlarıyla birleştiriyor.
Engeller ve Paradokslar
- Kısa Vadeli Siyaset: Seçim döngüleri, uzun vadeli iklim politikalarını baltalıyor.
- Küresel Eşitsizlik: Gelişmekte olan ülkeler, “kirli sanayileşme” olmadan nasıl büyüyecek? Hindistan, kişi başı emisyonun ABD’nin 1/7’si olmasına rağmen en çok etkilenenler arasında.
- Yeşil Aklama (Greenwashing): Şirketlerin sürdürülebilirlik iddiaları çoğu zaman somut adımlarla uyuşmuyor.
Yeni Bir Paradigma: Büyümeden Sonraki Dünya?
Bazı ekonomistler, “büyümesiz refah” veya “düşük büyüme” modellerini savunuyor. Bhutan’ın Gayri Safi Milli Mutluluk Endeksi, refahı manevi ve ekolojik dengeyle ölçüyor. Alternatif gösterge arayışları (Genuine Progress Indicator) yaygınlaşıyor.
Sonuç: Sistemik Değişim Şart
Sürdürülebilir ekonomik gelişme mümkün, ancak mevcut sistemin köklü dönüşümü gerekiyor. Bu, yalnızca teknolojiyle değil, tüketim alışkanlıklarının değişimi, şirketlerin sorumluluğu ve politik iradeyle mümkün. İklim grevlerinden ESG yatırımlarına kadar toplumsal hareketler umut verici, ancak zaman daralıyor.
Kritik Soru: Büyüme odaklı kapitalizm, gezegen sınırları içinde evrilebilir mi? Cevap, insanlığın kolektif tercihlerinde yatıyor.