Türkiye, üç kıtanın kesişiminde, tarihin en eski medeniyetlerine ev sahipliği yapan topraklarda, jeopolitik fay hatlarının üzerinde yükselen bir ekonomi ve siyasi güç olarak varlığını sürdürüyor. Hem Doğu ile Batı arasında bir köprü hem de küresel güç mücadelesinin merkezinde bir aktör olan Türkiye, coğrafyasının dayattığı riskleri fırsata çevirme becerisiyle dikkat çekiyor. Ancak bu yolculuk, ekonomik istikrar ile jeopolitik dalgalanmalar arasında sürekli bir denge gerektiriyor.
1. Tarihin Gölgesinde Bir Jeopolitik Miras
Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olan Türkiye, modern cumhuriyetin kuruluşundan bu yana “jeopolitik özerklik” peşinde. Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi, Soğuk Savaş döneminde NATO’ya entegrasyon ve Avrupa Birliği adaylığı gibi hamlelerle şekillendi. Ancak 21. yüzyılda küresel sistemin çok kutuplu hale gelmesi, Türkiye’yi daha bağımsız ve riskli bir dış politika arayışına itti. Suriye’deki askeri operasyonlar, Doğu Akdeniz’deki enerji mücadeleleri ve Karabağ’da arabuluculuk gibi adımlar, bu yeni dönemin sembolleri oldu.
2. Fay Hatlarındaki Dengeler: Siyaset, Savaş ve Diplomasi
Türkiye’nin jeopolitik konumu, onu kaçınılmaz olarak bölgesel krizlerin içine çekiyor:
- Suriye İç Savaşı ve Mülteci Krizi: 4 milyona yakın Suriyeli mülteci, insani bir yük olmanın ötesinde, toplumsal gerilimleri de tetikliyor. Ancak Türkiye, bu krizi askeri operasyonlarla (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı) sınır güvenliğini sağlama ve uluslararası pazarlık gücüne dönüştürdü.
- Rusya-Ukrayna Savaşı ve Enerji Koridoru: Karadeniz’deki tahıl koridoru anlaşması ve Rusya ile dengeli ilişkiler, Türkiye’yi Batı’nın vazgeçilmez bir partneri yaparken, S-400 ve nükleer santral iş birlikleri Moskova ile bağları güçlendiriyor.
- Doğu Akdeniz’deki Gerilim: Yunanistan ve Kıbrıs’la deniz yetki alanları anlaşmazlığı, Türkiye’yi enerji arama faaliyetlerinde daha agresif olmaya zorluyor. Ancak İsrail ve Mısır’la son dönemdeki normalleşme, bölgede yeni bir denge oluşturma çabasını yansıtıyor.
3. Ekonomi: Kırılganlıklar ve Direnç Arasında Bir Sistem
Türkiye ekonomisi, son 20 yılda GSYİH’sini 230 milyar dolardan 1 trilyon dolara çıkaran bir büyüme hikayesi yazdı. Ancak bu hikaye, kronik enflasyon (2022’de %85), kur şokları ve dış borç gibi risklerle gölgelendi. Geleneksel olmayan para politikaları (faiz-indirim stratejisi) ve “TL’yi koruma” hamleleri, kısa vadede ekonomiyi stabilize etse de uzun vadeli belirsizlikleri artırıyor.
- Dış Ticaret ve Üretim: Otomotiv, savunma sanayii ve tekstildeki ihracat başarıları (2022’de 254 milyar dolar), Türkiye’nin küresel tedarik zincirindeki rolünü güçlendiriyor. Ancak enerji ithalatı (yıllık 50 milyar dolar) cari açığın en büyük nedeni olmayı sürdürüyor.
- Turizm ve Yabancı Yatırım: 2023’te 50 milyon turist hedefi ve İstanbul Finans Merkezi projesi, döviz girişini artırmaya yönelik adımlar. Ancak siyasi riskler, yabancı sermayenin önündeki en büyük engel.
4. Savunma Sanayii ve Enerji: Güçlenmenin İki Ayağı
Türkiye, son 10 yılda savunma sanayiinde yerli üretimi %80’e çıkararak dünyada dikkat çeken bir dönüşüm gerçekleştirdi. Bayraktar TB2 SİHA’ların Ukrayna’daki performansı, Türkiye’yi bir drone süper gücü haline getirdi. Benzer şekilde, TCG Anadolu gibi projeler, askeri diplomasinin ekonomik boyutunu ortaya koyuyor.
Enerjide ise TANAP ile Azerbaycan gazını Avrupa’ya taşıyan Türkiye, Sakarya Gaz Sahası’ndaki keşiflerle (540 milyar metreküp) enerji bağımsızlığına adım atıyor. Yenilenebilir enerjide ise rüzgar ve güneş yatırımlarıyla Avrupa’nın önde gelen üreticileri arasında.
5. Toplumsal Dinamikler: Genç Nüfus ve Kimlik Siyaseti
84 milyonluk nüfusunun yarısı 30 yaş altında olan Türkiye, dinamik bir iş gücüne sahip. Ancak genç işsizliği (%20) ve beyin göçü, potansiyeli tehdit ediyor. Öte yandan, uluslararası markalaşma (diziler, mutfak kültürü) ve diaspora etkisi, Türkiye’nin yumuşak gücünü besliyor.
Sonuç: Jeopolitik Depremler, Ekonomik Direnç ve Küresel Rol
Türkiye, coğrafyasının dayattığı riskleri, askeri kapasitesi, enerji hamleleri ve ekonomik pragmatizmle yönetmeye çalışan bir ülke. Ancak sürdürülebilir bir ekonomik model için yapısal reformlar (hukuk, eğitim, teknoloji) kaçınılmaz. 2023 seçimleri sonrası dış politikada “normalleşme” sinyalleri veren Ankara, Batı ile ilişkileri onarırken Asya ve Afrika’daki etkisini de genişletiyor. Türkiye’nin hikayesi, jeopolitik depremlerin bir ülkeyi yıkmak yerine onu daha dirençli hale getirebileceğinin kanıtı olabilir. Ancak bu, ancak akılcı stratejilerle mümkün.