Türkiye’de Ekonomik Reformlar: Gerçekten Etkili mi?

Türkiye ekonomisi, son yıllarda enflasyon, kur şokları ve dış ticaret açığı gibi yapısal sorunlarla mücadele ederken, hükümetin “reform” vurgusu sıkça gündeme geliyor. Ancak bu reformların etkisi, toplumun farklı kesimlerinde şüpheyle karşılanıyor. Peki, Türkiye’nin ekonomik reformları gerçekten işe yarıyor mu, yoksa krizleri ötelemenin bir aracı mı?

Reformların Kısa Vadeli Etkileri: İstikrar Mı, Gösteriş Mi?

2021’de açıklanan Orta Vadeli Program (OVP) ve son dönemdeki faiz artışları gibi adımlar, “rasyonalite” ve “kurallı ekonomi” söylemiyle sunuldu. Özellikle 2023 seçimleri sonrası Merkez Bankası’nın faizi %8.5’ten %50’ye çıkarması, enflasyonla mücadelede “geleneksel” bir dönüşüm işareti olarak yorumlandı. Kısa vadede bu politikalar, TL’nin aşırı değer kaybını yavaşlattı ve döviz korumalı mevduat (KKM) gibi araçlarla dolarizasyon baskısını kısmen azalttı. Ancak reel faizin hâlâ negatif olduğu bir ortamda, tasarruf sahipleri için TL cazibesini korumak zor.

Enflasyon ise %65’lerle 20 yılın zirvesinde. TÜİK verilerine göre, Mart 2024’te yıllık enflasyon %68’e ulaştı. Fiyat istikrarını sağlamak için faiz artışları tek başına yetersiz; üretim maliyetlerindeki artış, enerji fiyatları ve küresel tedarik zincirindeki belirsizlikler gibi dış faktörler de kritik rol oynuyor.

Yapısal Sorunlar: Reformlar Derine İniyor mu?

Hükümetin “sanayi üretimi”, “ihracat odaklı büyüme” ve “yerli teknoloji” hedefleri, teoride doğru ancak pratikte eksik kalıyor. Örneğin, tarım reformları, çiftçinin borç yükü ve maliyet artışları nedeniyle etkisiz. Benzer şekilde, enerji alanındaki yenilenebilir yatırımlar, fosil yakıt ithalatına bağımlılığı azaltamıyor. Dış ticaret açığı ise kronikleşmiş durumda: 2023’te 45 milyar doları aşan açık, TL’nin değer kaybına rağmen ihracatın ithalatı karşılama oranının düşük olduğunu gösteriyor.

Asıl sorun, reformların siyasi iradeyle tutarlılığında yatıyor. Örneğin, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına dair şüpheler, faiz kararlarının “geçici” olarak algılanmasına yol açıyor. Yatırımcılar, uzun vadeli planlardan ziyade “günlük politika” değişimlerine odaklanıyor. Bu da reformların inandırıcılığını zedeliyor.

Sosyal Maliyet: Reformlar Kimin İçin?

Ekonomik istikrar adına atılan adımların sosyal bedeli ağır. Yüksek enflasyon, dar gelirlilerin satın alma gücünü eritirken, KKM gibi araçlar yalnızca belirli bir kesimin tasarruflarını koruyor. İşsizlik oranı %10’un üzerinde seyrederken, genç işsizliği %20’yi aşıyor. Emek piyasasındaki esnekleşme, kayıt dışılığı artırıyor ve sendikal hakları zayıflatıyor.

Reformların toplumsal adaleti sağlamadığı bir ortamda, ekonomik programların meşruiyeti sorgulanıyor. Örneğin, vergi indirimleri ve teşviklerin büyük şirketlere odaklanması, KOBİ’lerin iflaslarını tetikliyor. Gelir dağılımındaki eşitsizlik, TÜİK’in 2023 verilerine göre, Gini katsayısının 0,41’e yükselmesiyle netleşiyor.

Küresel Dinamikler ve Reformların Sınırları

Türkiye’nin reform çabaları, küresel jeopolitik dalgalanmalardan bağımsız değil. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın enerji fiyatlarına etkisi, Avrupa’daki durgunluk ve Orta Doğu’daki gerilimler, ihracat ve turizm gelirlerini doğrudan etkiliyor. Ayrıca, FED’in yüksek faiz politikası, gelişmekte olan ülkelere sermaye çıkışını hızlandırıyor. Türkiye, “sıcak para” girişine bağımlı yapısını değiştirmedikçe, bu dalgalanmalara açık hale geliyor.

Sonuç: Reformlar Neden Yüzeysel Kalıyor?

Türkiye’deki ekonomik reformlar, köklü bir sistem değişikliğinden ziyade “kriz yönetimi” odaklı ilerliyor. Yapısal dönüşüm için gereken adımlar—eğitim reformu, kurumsal şeffaflık, hukuk devleti güvencesi, üretimde katma değer artışı—atılmadıkça, enflasyon ve işsizlik gibi sorunlar kalıcılaşıyor.

Etkili bir reform paketi için:

  1. Bağımsız kurumlar: Merkez Bankası ve TÜİK’in tarafsızlığı, piyasa güvenini tesis eder.
  2. Sosyal diyalog: Sendikalar, işverenler ve hükümet arasında gelir adaleti odaklı mutabakat.
  3. Yerli üretim: AR-GE’ye ayrılan kaynakların artırılması ve katma değerli ihracat.
  4. Enerji bağımsızlığı: Yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlandırılması.

Reformlar, ancak siyasi iradenin “popülizm” yerine “uzun vadeli strateji”ye odaklanmasıyla sonuç verebilir. Aksi takdirde, Türkiye ekonomisi “reform” söylemiyle perdelenen bir kısır döngüde kalmaya mahkum.