Küresel Ticarette Dengeler Değişiyor: Türkiye İçin Zorlu Süreç Devam Ediyor

Küresel ticaretin seyrini belirleyen ABD-Çin ilişkilerinde yaşanan gelişmeler, dünya piyasalarını hareketlendirdi. ABD ve Çin’in karşılıklı olarak gümrük vergilerini 90 gün süreyle düşürme kararı, küresel risk iştahını artırdı. Bu gelişmeyle birlikte dünya borsaları haftayı sert yükselişle tamamladı. MSCI Tüm Ülkeler Endeksi dolar bazında yaklaşık %6 getiri sağladı. Uluslararası yatırım bankaları ise küresel durgunluk senaryolarını şimdilik rafa kaldırdı.

Türkiye Varlıkları Küresel Rüzgârdan Destek Aldı

Yükselen risk iştahı Türkiye’ye de olumlu yansıdı. Türkiye’nin kredi risk primi (CDS) yaklaşık 30 baz puan düşerek 295-300 bandına geriledi. MSCI Türkiye Endeksi ise %6 yükselerek yılbaşından bu yana yaşanan kaybı %11 seviyesine çekti. Her ne kadar dünya ile aramızdaki fark kapanmasa da, Türkiye küresel yörüngeden kopmadı ve istikrar sinyalleri verdi.

ABD-Çin Vergi Savaşı Hafifledi Ama Bitmedi

Son anlaşmayla ABD’nin Çin’e uyguladığı ortalama vergi oranı %41’e, Çin’in ABD’ye uyguladığı oran ise %28’e geriledi. Bu seviyeler, iki hafta öncesine göre daha olumlu olsa da, ticaretin normalleştiğini söylemek mümkün değil. ABD halen Çin’e, Avrupa Birliği, Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi ticaret ortaklarına kıyasla 2,5 ila 4 kat daha yüksek vergi uyguluyor.

Çin, ABD ile ticarette kaybettiği alanı, başta Avrupa olmak üzere diğer pazarlarda telafi etmeye çalışacak. Ancak bu durum Türkiye için ciddi bir baskı oluşturacak. Çin’in artan ihracat hamlesi, hem geleneksel ihracat pazarlarımızda hem de iç pazarda Türk üreticileri fiyat rekabetine zorlayacak.

Rekabet Asya’ya Karşı: Türkiye’nin Dezavantajları

Türkiye, bu zorlayıcı ortamda ABD ile ticaretini artırarak alternatif yaratmayı hedefliyor. Ancak burada da ciddi bir rekabet söz konusu. İş gücü maliyeti Türkiye’nin üçte biri olan, enerjiye daha ucuz erişen ve sermaye maliyeti daha düşük olan Asyalı üreticiler, Türkiye’nin önünde büyük bir engel oluşturuyor.

Makroekonomik Baskılar ve Sıkı Para Politikası

Zorlu küresel rekabet ortamına Türkiye, siyasi şoklar ve sıkılaşan finansal koşullar eşliğinde yakalandı. Dolar-Euro-Yen sepetine karşı değer kaybı, 60 milyar dolara yaklaşan rezerv erimesi ve artan risk primi sonucunda TCMB, para politikasında sıkılaştırmaya gitti. Mart ve nisan aylarında alınan önlemlerle gecelik fonlama faizi %49’a çıkarıldı. Bu oran, Mart 2025’teki dip seviyeye göre 650 baz puan yukarıda ve Mart 2024’teki %50 zirvenin yalnızca 100 baz puan altında.

Nisan ayında aylık enflasyon %3 seviyesinde gerçekleşti. Bu oran ne sevindirdi ne de ciddi hayal kırıklığı yarattı. Kur geçişkenliği sınırlı kalırken, emtia fiyatlarındaki düşüş ve ekonomik yavaşlama, enflasyonu dengeledi. Haziran ayında Merkez Bankası’nın sıkı duruşunu sürdürerek enflasyon beklentilerindeki bozulmayı sınırlaması bekleniyor.

Faiz İndirimi Umudu Temmuz’da Başlayabilir

Risk iştahında kalıcı bir iyileşme, rezervlerde toparlanma ve yeni bir siyasi şok yaşanmaması halinde, Temmuz ayından itibaren TCMB’nin faiz indirimi döngüsüne girmesi olası. Yıl sonuna kadar toplamda 1500 baz puanlık bir faiz indirimi, hem tüketici hem de üretici için önemli bir rahatlama sağlayabilir.

Haftanın Gündemi: PMI ve Çin Verileri

Bu hafta gözler PMI verilerinde olacak. Haftaya Çin’in perakende satış ve sanayi üretimi verileriyle başlanacak. Ticaret savaşlarının etkisi şimdiye kadar sınırlı kalsa da, bu tablo değişebilir. Perşembe günü ise Avrupa ve ABD öncü PMI verileri açıklanacak. Mayıs rakamlarında, nisan ayındaki zayıflamanın daha da belirginleşmesi bekleniyor.

Türkiye İçin Yol Haritası: Akılcı Yönetimle Şokları Aşmak

Avrupa ve ABD PMI verileri, ihracat için kritik önemde. Nisan ayında küresel siparişlerde düşüş görülürken, Türkiye kimya ve elektronik sektörleri sayesinde bu negatif eğilimden kısmen ayrışmıştı. Mart ayına kıyasla artan çalışma günü sayısı ve yeni kapasite devreye girmesi bu pozitif görünümde etkili oldu. Ancak mayıs ayı itibarıyla gelen saha verileri, Türkiye’nin de olumsuz dalgadan etkilenmeye başladığını gösteriyor.

Türkiye’nin küresel ticaret savaşından pozitif ayrışması zor. Ancak etkin, esnek ve kararlı ekonomi politikalarıyla bu dönemi en az hasarla atlatmak mümkün. Doğru adımlar atılırsa, Türkiye hem iç hem dış şoklara karşı daha dirençli hale gelebilir.

Türkiye’nin ihracat stratejisini çeşitlendirmesi, teknolojik dönüşüme hız vermesi ve enerji maliyetlerini azaltacak yapısal reformlara yönelmesi, bu tür küresel baskılara karşı uzun vadeli bir koruma sağlayacaktır. Aksi takdirde, geçici küresel toparlanmalardan fayda sağlansa bile yapısal sorunlar yerli yerinde kalacaktır.