Küresel Ekonomi Dalgalanırken Türkiye’nin Yeni Yol Haritası

Enflasyonist baskıların sürdüğü, kurun yukarı yönlü hareket ettiği bir ortamda ekonominin nasıl bir denge sağlayacağı kritik.

Küresel piyasalarda dalgalanmaların hızlandığı, merkez bankalarının kararlarının ekonominin yönünü belirlediği bir dönemde Türkiye de kendi dinamikleriyle yeni bir eşikte bulunuyor. Borsa İstanbul’da BIST 100 endeksi yüzde 1,92 düşüşle 11.382 puana gerilerken, dolar/TL 41,30 seviyesine yükseldi. Altın 4 bin 821 liradan işlem görürken, Bitcoin’in 114 bin doları aşması yatırımcıların alternatif araçlara olan ilgisinin sürdüğünü gösterdi.

Türkiye’de gündemin en kritik başlığı kuşkusuz Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararı oldu. Politika faizinin 250 baz puan düşürülerek yüzde 40,5’e çekilmesi, finansman maliyetlerini doğrudan etkiledi. Reeskont kredilerinde maliyetin yüzde 25,5’e gerilemesi, ihracatçı firmalar için olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın da vurguladığı gibi, bütçenin yüzde 60’ının ihracatçı desteklerine ayrılması Türkiye’nin büyüme stratejisinde dış ticaretin oynadığı rolü açıkça ortaya koyuyor. Buna paralel olarak Türk Ticaret Bankası’nın yıl sonuna kadar 1000 firmaya 75 milyar liralık finansman desteği sağlayacak olması, reel sektör açısından kayda değer bir adım.

Finansman tarafındaki bu gelişmelerin yanında Türkiye’de tasarruf finansman sisteminde de yeni bir dönem başlıyor. Emlak Katılım Tasarruf Finansman A.Ş. aracılığıyla vatandaşlara faizsiz ev, araç ve iş yeri edindirme fırsatının kamu güvencesi altında sunulması, hem finansal kapsayıcılığı artıracak hem de alternatif finansman modellerine talebi yükseltecek. Bakan Murat Kurum’un açıkladığı bu sistem, klasik bankacılık dışında daha esnek çözümler arayan geniş bir kitleye hitap edebilir.

Enerji alanında ise Türkiye’nin attığı adımlar dikkat çekici. Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar, Gastech 2025 kapsamında yapılan anlaşmalarla LNG arz güvenliğinin güçleneceğini açıkladı. Kasım-aralık aylarından itibaren yeni LNG girişlerinin başlaması, kış aylarında enerji arzında rahatlama sağlayabilir. Bu gelişme hem sanayi hem de hanehalkı açısından maliyetler üzerinde olumlu etkiler yaratabilir.

Küresel cepheye bakıldığında, Avrupa Merkez Bankası faizleri sabit tuttu. Başkan Christine Lagarde, AB ile ABD arasında imzalanan ticaret anlaşmasının ardından risklerin azaldığını ifade ederek daha dengeli bir görünüm çizdi. Ancak ABD’den gelen veriler farklı bir tabloya işaret ediyor. Tüketici enflasyonu ağustosta beklentilerin üzerinde aylık yüzde 0,4 arttı ve yıllık bazda yüzde 2,9 seviyesine ulaştı. Buna karşın işsizlik maaşı başvurularının dört yılın zirvesine çıkması, işgücü piyasasında yavaşlama sinyali veriyor. Bu ikili tablo Fed’in faiz indirim sürecine ilişkin belirsizlikleri canlı tutuyor.

Petrol piyasalarında da arz-talep dengesinde kaymalar var. OPEC’in ağustosta günlük 478 bin varil ek üretimle toplam arzını 27,9 milyon varile çıkarması, fiyatlar üzerindeki aşağı yönlü baskıyı artırıyor. Ancak jeopolitik risklerin sürdüğü bir dönemde bu dengelerin ne kadar kalıcı olacağı belirsiz. Enerji maliyetlerindeki olası oynaklık, hem Türkiye gibi ithalatçı ülkeler hem de küresel enflasyon dinamikleri açısından kritik olacak.

Tüm bu gelişmeler bir arada değerlendirildiğinde, Türkiye’nin ekonomik politikalarında ihracat ve finansmana erişim temel öncelikler olarak öne çıkıyor. Merkez Bankası’nın faiz indirimleriyle kredi maliyetlerini düşürmesi, ihracatçıya verilen desteklerle birlikte düşünüldüğünde kısa vadede büyümeyi destekleyebilir. Ancak enflasyonist baskıların sürdüğü, kurun yukarı yönlü hareket ettiği bir ortamda para politikasının nasıl bir denge sağlayacağı kritik olacak. Küresel ekonomideki yavaşlama sinyalleri, enerji fiyatlarındaki belirsizlikler ve finansal piyasalardaki dalgalanmalar da Türkiye’nin hareket alanını şekillendiren unsurlar olmaya devam edecek.