İstihdam Politikaları ve Genç İşsizlik: Çözüm Nerede?

Türkiye’nin kronikleşen ekonomik sorunlarından biri olan genç işsizliği, artık sadece ekonomik değil, sosyal ve psikolojik boyutlarıyla da ülkenin geleceğini tehdit eder hale geldi. Üniversite mezunu olup iş bulamayan, eğitim sisteminden kopmuş ama bir işe de girememiş gençlerin sayısı her geçen gün artıyor. Genç işsizliği, toplumsal güven duygusunu zedeliyor, üretim kapasitesini sınırlıyor ve uzun vadede ciddi bir beyin göçüne zemin hazırlıyor. Bu durum, “gençlik” gibi dinamik bir potansiyelin, atıl bir bekleyişe mahkum edilmesi anlamına geliyor. Peki, bu sorunun temelinde ne yatıyor ve çözüm nerede bulunabilir?

Türkiye’de genç işsizliğinin yapısal bir sorun haline gelmesinin ilk nedeni, eğitim ile istihdam arasındaki uyumsuzluktur. Eğitim sistemi, ne yazık ki iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu beceri ve donanımı gençlere kazandırmakta yetersiz kalıyor. Mezunlar, teorik bilgiyle donanmış olsalar da, pratik hayatta işverenlerin aradığı yetkinliklerden uzak kalıyorlar. Bu durum, özellikle üniversite mezunları arasında işsizliğin yüksek seyretmesine neden oluyor. Aynı zamanda işverenler de uygun eleman bulamamaktan şikâyet ediyor. Yani bir yanda iş arayan gençler, diğer yanda çalıştıracak eleman bulamayan firmalar var; bu, yapısal bir uyumsuzluğun net göstergesidir.

Bir diğer önemli sorun ise istihdam yaratma kapasitesinin sınırlı oluşudur. Türkiye ekonomisi uzun süredir yüksek katma değerli üretim yerine, düşük verimli sektörlere dayalı büyüme modeli izliyor. İnşaat, hizmet gibi emek yoğun sektörler kısa vadeli istihdam sağlayabilse de sürdürülebilir bir istihdam politikası oluşturmakta yetersiz kalıyor. Sanayi, teknoloji ve dijital ekonomi gibi geleceğin iş alanlarında yeterince yatırım yapılmadığı için gençler bu alanlarda kendilerine fırsat bulamıyor. Oysa ki genç nüfusun dinamizmi ve öğrenme kabiliyeti, bu sektörlerde değerlendirilse hem bireysel refah artar hem de ülke ekonomisi uzun vadeli bir sıçrama yapabilir.

Genç işsizliğinin psikolojik ve sosyal boyutları da göz ardı edilmemeli. Uzun süre işsiz kalan gençlerde özgüven kaybı, gelecek kaygısı, toplumsal hayattan kopma gibi ciddi etkiler oluşuyor. Bu durum, bireyin sadece bugününü değil, tüm yaşam kalitesini etkiliyor. Ayrıca işsizlik, sosyal huzursuzluğun da önemli kaynaklarından biri haline geliyor. Gençlerin sisteme olan inancının zayıflaması, kutuplaşma ve radikalleşme gibi riskleri de beraberinde getiriyor.

Peki çözüm nerede? Öncelikle eğitim politikaları ile istihdam stratejileri uyumlu hale getirilmeli. Mesleki eğitim güçlendirilmeli, gençlerin hem akademik hem teknik becerilerle donatılması sağlanmalı. Üniversiteler ile özel sektör arasındaki işbirlikleri artırılarak, mezunların doğrudan istihdama geçişi kolaylaştırılmalı. Staj ve çıraklık sistemleri teşvik edilmeli, iş yerinde öğrenme kültürü yaygınlaştırılmalı.

Ayrıca girişimcilik kültürü gençler arasında desteklenmeli. Gençlerin kendi işini kurma yolunda teşvik edilmesi, sadece iş arayan değil iş üreten bireyler yetiştirilmesine katkı sağlar. Bu noktada finansmana erişim, rehberlik hizmetleri ve bürokratik engellerin azaltılması büyük önem taşıyor. Devletin genç girişimcilere yönelik fonlar ve kuluçka merkezleri aracılığıyla destek vermesi, istihdamı çeşitlendirebilir.

Son olarak, kamu politikalarının merkezine gençleri alan, uzun vadeli ve bütüncül bir strateji yerleştirilmelidir. Popülist kısa vadeli çözümler yerine, istikrarlı bir ekonomik büyümeyi hedefleyen, yenilikçi ve kapsayıcı politikalarla gençlerin potansiyeli değerlendirilmeli. Genç işsizliğini sadece rakamsal bir veri olarak görmek yerine, ülkenin geleceğini belirleyecek temel meselelerden biri olarak ele almak şarttır.

Gençler umut arıyor, fırsat istiyor ve hak ettikleri bir yaşam talep ediyor. Bu talep karşılanmadıkça yalnızca bireyler değil, tüm toplum kaybetmeye devam edecek. O nedenle sorunun çözümü ertelenemez bir öncelik, ihmal edilemez bir sorumluluktur.