Trump iktidarıyla birlikte yükselen gümrük vergileri, küresel ticaret düzeninde geçici bir sapma değil, kalıcı bir kırılma yarattı. Serbest ticaretin onlarca yıl boyunca inşa ettiği karşılıklı bağımlılık modeli, yerini güvenlik, stratejik otonomi ve ulusal çıkar merkezli bir jeoekonomik yaklaşıma bıraktı. Veriler, bu dönüşümün dünya ekonomisinde yalnızca ticaret hacmini değil, büyüme hızını, yatırım iştahını ve üretim coğrafyasını da kökten etkilediğini gösteriyor.
Gümrük tarifeleri ilk bakışta ithalatı sınırlayan basit bir araç gibi görünse de, zincirleme etkileri çok daha derin oldu. ABD’nin Çin başta olmak üzere birçok ülkeye uyguladığı ek vergiler, küresel değer zincirlerinde maliyetleri artırdı. Üreticiler için ara malı fiyatları yükselirken, bu artışlar tüketici fiyatlarına yansıdı. Sonuçta hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerde enflasyon baskısı güçlendi, merkez bankaları daha sıkı para politikalarına yönelmek zorunda kaldı.
Küresel ticaret hacmindeki yavaşlama, büyüme verilerine de net biçimde yansıdı. Ticaretin büyümeye katkısı zayıflarken, yatırımlar daha temkinli hale geldi. Çok uluslu şirketler artık yalnızca maliyet avantajına değil, politik risklere ve ticaret engellerine göre karar veriyor. Bu da “en verimli nerede üretirim?” sorusunun yerini, “en az risk nerede?” sorusuna bırakmasına neden oldu. Yakın coğrafyaya üretim kaydırma, dost ülkelerle ticaret yapma ve tedarik zincirlerini kısaltma eğilimleri bu dönemin temel özellikleri haline geldi.
Bu yeni jeoekonomik düzende kazananlar ve kaybedenler de netleşmeye başladı. Büyük iç pazara sahip ülkeler, ticaret şoklarını nispeten daha kolay absorbe ederken; ihracata bağımlı ekonomiler daha kırılgan hale geldi. Küresel rekabet artık sadece fiyat ve kalite üzerinden değil, siyasi uyum ve stratejik ortaklıklar üzerinden de şekilleniyor. Ticaret, ekonomik bir faaliyet olmaktan çıkarak dış politikanın doğrudan bir uzantısına dönüştü.
Trump dönemiyle hız kazanan bu korumacı yaklaşımın en dikkat çekici yanı, iktidar değişimlerine rağmen büyük ölçüde kalıcı olması oldu. Bu durum, piyasalara şu mesajı verdi: Küreselleşmenin eski hali geri gelmeyecek. Dünya ekonomisi daha parçalı, daha yavaş ve daha belirsiz bir yapıya evriliyor. Veriler, bu parçalanmanın verimlilik kaybı yarattığını ve uzun vadeli büyüme potansiyelini aşağı çektiğini ortaya koyuyor.
Öte yandan bu süreç, ülkeleri yeni stratejiler geliştirmeye de zorladı. Bölgesel ticaret anlaşmaları, ikili iş birlikleri ve yerli üretimi destekleyen politikalar öne çıktı. Dijital ticaret, hizmet ihracatı ve teknoloji odaklı sektörler, fiziksel gümrük duvarlarından görece daha az etkilendikleri için yeni büyüme alanları olarak öne çıkıyor. Ancak bu alanlarda da veri güvenliği ve teknoloji kısıtları benzer bir korumacılık eğiliminin işaretlerini veriyor.
Sonuç olarak Trump iktidarıyla yükselen gümrük vergileri, küresel ticaret düzenini geçici olarak sarsmakla kalmadı; oyunun kurallarını yeniden yazdı. Dünya ekonomisi bu yeni düzende daha yavaş büyüyor, riskleri daha pahalı fiyatlıyor ve belirsizliği kalıcı bir unsur olarak kabul ediyor. Önümüzdeki yıllarda mesele, serbest ticarete geri dönmekten çok; bu yeni jeoekonomik gerçeklik içinde sürdürülebilir büyümenin nasıl sağlanacağı olacak.











