Dünyada ve Türkiye’de Sağlık Hizmetlerine Erişim: Parası Olan mı Yaşıyor?

, insan olmanın en temel gerekliliği. Peki yaşamak, “sağlıklı” yaşamak, gerçekten herkesin hakkı mı? Yoksa modern dünya düzeni, bu hakkı yalnızca parası olanlara mı bahşediyor? Küresel eşitsizliklerin derinleştiği bir çağda, bu soru yalnızca ‘nin değil, tüm insanlığın yüzleşmek zorunda olduğu ahlaki bir ikilemi ortaya koyuyor.

Küresel Tablo: Hayat Kurtarıyor mu?

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), “Herkes İçin Sağlık” ilkesini benimsese de gerçekler bu idealden çok uzak. gibi sağlık sistemlerinde, bir diyabet hastasının insülini için aylık 300 ödemesi gerekiyor. Hastaların %40’ı beklenmedik sağlık harcamalarını karşılayamadığı için tedaviyi ertelemek zorunda kalıyor. Buna karşılık, İngiltere veya gibi evrensel sağlık sistemlerinde temel hizmetler ücretsiz olsa da uzun bekleme süreleri, vatandaşları özel sektöre yönlendiriyor. Yani “paran kadar sağlık” kuralı, görünmez bir el gibi işliyor.

İlaç endüstrisinin küresel hegemonyası da kritik bir rol oynuyor. Örneğin, hepatit C tedavisinde kullanılan bir ilacın maliyeti 10 dolar iken, şirketler bunu 84.000 dolara satıyor. Afrika’da AIDS ilaçlarına erişemeyen milyonlar, Batı’daki patent politikalarının kurbanı oluyor.

Türkiye’de Sağlık: Eşitsizliğin İki Yüzü

Türkiye, 2003’te başlatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı ve 2012’de Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile evrensel sağlık kapsamında önemli adımlar attı. Ancak erişimdeki eşitsizlikler, sistemi gölgeliyor.

  • Şehir-Kır Uçurumu: İstanbul’daki bir hasta, dakikalar içinde tam teşüllü bir hastaneye ulaşabilirken, Doğu Anadolu’daki bir köyde temel bir sağlık ocağı bile bulunmuyor. Uzman doktorların %70’i metropollerde çalışıyor.
  • Kamusal-Özel İkilemi: ‘lı bir hasta, devlet hastanesinde 6 ay MR çekimi beklerken, özelde 10 dakikada randevu alabiliyor. Ancak özel hastane faturaları, asgari ücretin 3 katına ulaşabiliyor.
  • Ekonomik Krizin Etkisi: Enflasyonla birlikte ilaç fiyatları son bir yılda %200 arttı. Kronik hastalar, “SGK anlaşmalı” ilaçlar bitince aylık 5.000 lira harcamak zorunda kalıyor. Hekim göçü de cabası: 2023’te 1.500’den fazla doktor yurtdışına gitti.

Felsefi Soru: Sağlık Bir “Lüks” mü?

Birleşmiş Milletler, sağlık hakkını temel insan hakkı kabul ediyor. Ancak neoliberal politikalar, sağlığı piyasanın insafına bırakıyor. Örneğin, Hindistan’da sezaryen doğum ücreti, bir köylünün 6 aylık gelirine eşit. Peki bir çocuğun hayatı, annesinin cüzdanına bağlı olmalı mı?

Çözüm: Adil Bir Sistem Mümkün mü?

  1. Küresel Dayanışma: İlaç patentlerinin esnetilmesi, Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel fonlarla desteklenmesi.
  2. Kamucu Politikalar: Vergi gelirleriyle finanse edilen, nitelikli kamu hastaneleri. Örneğin, Kosta Rika’da ortalama yaşam süresi ABD’den yüksek!
  3. Yerel Çözümler: Türkiye’de gezici sağlık ekipleri, tele-tıp uygulamaları ve kırsalda hekimlik teşvikleri.
  4. Ekonomik Düzenleme: İlaç fiyat denetimi, SGK geri ödemelerinin artırılması.

Sonuç: Yaşamak Bir Ayrıcalık Değil, Haktır!

Dünya, sağlıkta “paran kadar yaşa” düzenini reddetmeli. Türkiye’nin attığı adımlar umut verici olsa da derin eşitsizlikler, insan onuruna yakışır bir sistem için mücadeleyi zorunlu kılıyor. Unutmayalım: Bir toplumun gerçek ı, en hassas bireylerinin sağlığıyla ölçülür.


Bu yazı, okuyucuları “sağlık” kavramını yeniden düşünmeye davet ediyor. Çünkü bugün bir başkasının erişemediği ilaç, yarın hepimizin meselesi olabilir.