Dolarizasyonu Faizle Frenleme

Türkiye ekonomisinin kronik sorunlarından biri haline gelen dolarizasyon, para politikasının etkinliğini azaltan, mali istikrarı tehdit eden ve yatırım kararlarını olumsuz etkileyen önemli bir unsur olarak gündemdeki yerini koruyor. Ekonomik aktörlerin yerel para birimi yerine yabancı para birimlerini tercih etmesi, özellikle de Amerikan doları karşısında Türk lirasının zayıflamasına yol açıyor. Bu durum, hem bireylerin hem de kurumların ekonomik davranışlarını belirlerken, Merkez Bankası’nın araç setini sınırlayan yapısal bir probleme dönüşüyor.

Dolarizasyonun temel nedenleri arasında fiyat istikrarsızlığı, yüksek enflasyon beklentileri, siyasi ve ekonomik belirsizlikler ile geçmişte yaşanan finansal krizlerin yarattığı güvensizlik yer alıyor. Bu faktörler, halkın ve şirketlerin tasarruflarını döviz cinsinden tutmalarına, borçlanmalarını döviz üzerinden yapmalarına ve yerel para birimine olan güvenin zedelenmesine yol açıyor. Sonuçta, ekonomi içerisindeki döviz bağımlılığı artarken, para politikası araçlarının etkinliği giderek azalıyor.

Bu tablo karşısında merkez bankalarının en temel mücadele araçlarından biri olan faiz politikası öne çıkıyor. Faiz artırımları, yerel para birimine olan talebi artırarak dövize yönelimi azaltmayı amaçlıyor. Yüksek faiz oranı, hem TL cinsi varlıkların cazibesini artırıyor hem de döviz tevdiat hesaplarının çözülmesini teşvik ediyor. Bu mekanizma, bir yandan kur baskısını hafifletirken, diğer yandan enflasyonla mücadeleye de katkı sağlıyor. Ancak bu stratejinin başarıya ulaşması, sadece politika faizinin yükseltilmesiyle sınırlı kalmayıp, beklenti yönetimiyle desteklenmesini de gerektiriyor.

Faiz artırımı ile dolarizasyonun frenlenmesi teorik olarak mümkün olsa da, bu yaklaşımın taşıdığı bazı riskler de göz ardı edilmemelidir. Yüksek faiz ortamı, yatırım ve üretim maliyetlerini artırarak ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir. Aynı zamanda, kamu borçlanma maliyetlerinin yükselmesi, bütçe dengesi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bu nedenle faiz artışlarının geçici değil, güven artırıcı yapısal reformlarla desteklenmesi gerekir. Aksi halde, geçici bir sakinleşme sonrası tekrar dövize yönelim kaçınılmaz olabilir.

Dolarizasyonla mücadelede faiz dışı önlemler de büyük önem taşır. Bunların başında mali disiplinin sağlanması, finansal sistemde şeffaflığın artırılması, hukuk güvenliğinin güçlendirilmesi ve öngörülebilir ekonomi politikalarının uygulanması gelir. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını güçlendiren adımlar, piyasalarda güven tesis ederken, uzun vadede dolarizasyonun kalıcı olarak azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, TL bazlı finansal ürünlerin çeşitlendirilmesi, vatandaşların yerli para ile tasarruf yapmasını teşvik edecek alternatifler sunulması da önemli bir politika alanıdır.

Sonuç olarak, dolarizasyonla mücadelede faiz politikası etkili ve kısa vadeli bir araç olsa da, bu aracın tek başına yeterli olması mümkün değildir. Yapılması gereken, faiz politikasını destekleyecek yapısal reformları hayata geçirmek ve ekonomi yönetiminde tutarlılığı sağlamaktır. Güvenin inşa edildiği, fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda, bireyler ve şirketler yeniden yerel para birimine yönelecek, ekonomi üzerindeki döviz bağımlılığı giderek azalacaktır. Bu da daha sağlıklı, öngörülebilir ve dirençli bir ekonomik yapı için olmazsa olmaz bir adımdır.