Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın yılın son toplantısında politika faizini 150 baz puan indirerek yüzde 39,5’ten yüzde 38’e çekmesi, beklentilerin belirgin şekilde dışında kalan bir adım olarak piyasalarda tartışma yarattı. Kararın hemen ardından ABD’li yatırım bankası Citi’den gelen değerlendirme, özellikle para politikasının geleceği ve enflasyon sürecinin güvenilirliği açısından dikkate değer bir çerçeve sunuyor.
Citi analistlerinin “daha detaylı açıklama gerektiren büyük bir adım” vurgusu, indirim kararının iletişim tarafında boşluklar içerdiğini ima ediyor. PPK karar metninde enflasyondaki olumlu seyre yapılan atfın temelinde büyük ölçüde gıda fiyatlarındaki düşüşün bulunması, kalıcı fiyat istikrarı açısından zayıf bir zemine işaret ediyor. Nitekim Citi ekonomistlerinin belirttiği gibi, Türkiye’de hâlâ güvenli bir zemine oturmamış enflasyon beklentileri ve dalgalı fiyat dinamikleri, para politikasında “hata payının çok az olduğu” bir döneme işaret ediyor.
Citi’nin değerlendirmelerindeki en kritik noktalardan biri, 2026 yılında beklenen daha geniş kapsamlı gevşeme döngüsünün TCMB’nin kredibilitesini daha yoğun bir testten geçirecek olması. Bu durum, para politikasında her adımın daha çok inceleneceği, piyasa oyuncularının verilen mesajlarla eylemler arasındaki uyumsuzluklara karşı daha hassas hale geleceği anlamına geliyor. Özellikle son dönemde artan küresel belirsizlikler, zayıf sermaye girişleri ve kırılgan beklentiler ortamında, TCMB’nin en küçük yön değişikliğinin dahi piyasalarda güçlü rezonans yaratma potansiyeli bulunuyor.
Citi’nin enflasyon ve faiz tahminleri de mevcut süreci anlamak açısından önemli. Banka, 2024 yıl sonu enflasyon beklentisini yüzde 32, 2025 için yüzde 23 olarak öngörüyor ancak risklerin yukarı yönlü olduğunun altını çiziyor. Bu, enflasyonla mücadelenin henüz bitmediği, aksine kırılgan bir yapıda devam ettiği mesajını içeriyor. 2026 sonunda politika faizinin yüzde 28 olacağı tahmini ise, orta vadede daha gevşek bir para politikasına işaret ederken, bugünkü agresif adımların ileride daha hassas bir denge kurulmasını gerektireceğini gösteriyor.
TCMB’nin bu faiz indirimi, mevcut ekonomik programın istikrarı konusunda yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor. Enflasyonda kalıcı ve geniş tabanlı bir düşüş sağlanmadan yapılan hızlı indirimlerin, gerek beklentileri yönetme kapasitesi gerekse piyasa güveni açısından zarar verme ihtimali bulunuyor. Ayrıca küresel finansal koşulların sıkılaştığı, gelişmekte olan piyasaların daha temkinli hareket ettiği bir dönemde Türkiye’nin agresif adımlarının sermaye akımları üzerinde yaratabileceği etki de göz ardı edilemez.
Sonuç olarak, Citi’nin değerlendirmesi TCMB’nin attığı adımın hem teknik hem de iletişim açısından daha derinlikli bir çerçeveye ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Enflasyonla mücadelede yol haritasının netleşmesi, beklenti yönetiminin güçlendirilmesi ve para politikasında tutarlılığın korunması, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemde en çok ihtiyaç duyacağı unsurlar olarak öne çıkıyor. Aksi takdirde, kısa vadeli kazanımlar uzun vadede daha büyük maliyetlere dönüşebilir.











