Son yedi haftalık dönemde Türkiye finans piyasalarında gözle görülür bir yön değişikliği yaşanıyor. Bir yanda yabancı yatırımcıların hızlanan girişleri, diğer yanda yerli yatırımcıların döviz satışına yönelmesi, piyasadaki dengeleri yeni bir zemine oturtuyor. Merkez Bankası’nın yaklaşan Para Politikası Kurulu toplantısı öncesi alınan bu pozisyonlar, hem beklentileri hem de risk algısını net şekilde ortaya koyuyor.
Yabancı yatırımcılar, 23 Mayıs ile 4 Temmuz tarihleri arasında Türkiye piyasalarına toplamda 3 milyar doları aşkın sermaye getirdi. Bu sermayenin 1 milyar dolarlık kısmı hisse senetlerine, 2 milyar 125 milyon doları ise Devlet İç Borçlanma Senetleri’ne (DİBS) yöneldi. Özellikle hisse tarafında en yoğun alımın yaşandığı 13 Haziran haftasında yabancılar 475 milyon dolarlık alım yaptı. Bu tablo, uluslararası yatırımcının Türkiye piyasalarına olan ilgisinin sürdüğünü ve hatta güçlendiğini ortaya koyuyor.
Yerli yatırımcı cephesinde ise tam tersi bir tablo söz konusu. Bankalardaki Döviz Tevdiat Hesapları’ndan (DTH) yaşanan çıkış, son 7 haftada 5.4 milyar dolara yaklaştı. Bu çıkışın 4 milyar dolarlık bölümü bireysel yatırımcılardan, 1 milyar 375 milyon dolarlık kısmı ise tüzel kişilerden geldi. En sert çıkışın yaşandığı 4 Temmuz haftasında ise tek başına 4 milyar 70 milyon dolarlık döviz satışı gerçekleşti. Bu, yerli yatırımcının dövizi bozdurup Türk Lirası varlıklara ya da başka enstrümanlara yönelme eğilimini net şekilde gösteriyor.
Bu davranış değişikliklerinin temelinde hem küresel hem yerel dinamikler bulunuyor. Küresel cephede Donald Trump’ın gümrük vergilerini ve ticaret savaşlarını tekrar gündeme taşıdı. Özellikle 1 Ağustos itibarıyla devreye girmesi beklenen yeni gümrük vergilerinin ABD enflasyonu üzerinde yaratabileceği yukarı yönlü baskı, Fed’in faiz indirim sürecini karmaşıklaştırıyor. Enflasyonun düşmediği bir ortamda Fed’in faiz indirimi konusunda frene basması, küresel fonların gelişmekte olan ülkelere yönelmesini zorlaştırabilir. Ancak Türkiye’ye olan mevcut yabancı ilgisi, bu belirsizlik ortamına rağmen pozitif bir ayrışma sinyali olarak değerlendirilebilir.
İçeride ise gözler 24 Temmuz’daki Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına çevrilmiş durumda. Faiz indirimi beklentileri stopaj oranlarında yapılan sürpriz artışla birlikte bir miktar törpülendi. Mevduat ve fonlarda stopaj oranının yüzde 15’ten yüzde 17.5’e çıkarılması, piyasada 350-500 baz puanlık faiz indirimi beklentilerini 250-350 baz puan bandına çekti. Bu da Merkez Bankası’nın para politikasında daha ölçülü ve temkinli adımlar atabileceği beklentisini güçlendiriyor.
Tüm bu gelişmeler, piyasalarda kısa vadede iki ana odak noktası yaratıyor: Merkez Bankası’nın faiz kararı ve siyasi gelişmelerin ekonomik yansımaları. Siyasi riskler ve dış politika etkileri bir yandan, faiz cephesindeki gelişmeler diğer yandan yatırımcı davranışlarını belirleyen ana etkenler haline geliyor. Bu ortamda hem yerli hem de yabancı yatırımcının pozisyon değişiklikleri, sadece finansal kararları değil, aynı zamanda makroekonomik beklentileri de şekillendiriyor.
Özetle; yabancı yatırımcı Türkiye’ye yeniden yönelmişken, yerli yatırımcı dövizden çıkış yapıyor. Bu dinamik değişim, ekonomik güvenin, faiz politikalarının ve küresel konjonktürün bir bileşkesi olarak önümüzdeki haftalarda da dikkatle izlenecek bir tabloyu ortaya koyuyor. Piyasalar yeni denge arayışında; Merkez Bankası’nın kararı ise bu denklemin en kritik parçası olacak.











