Yatırımda Kesinlik Yanılgısı ve Olasılık Gerçeği

Yatırım dünyasında en sık düşülen hatalardan biri, kararları siyah-beyaz, yani “binary” olarak görmekten kaynaklanır. Oysa yatırım hiçbir zaman yalnızca iki kutupta ilerleyen bir süreç değildir. Ne yalnızca “al” ne de yalnızca “sat” diye bir mutlak doğru vardır. Çünkü yatırım yapmak, aslında temelinde olasılık satın almaktır. Bu kadar basit ve bir o kadar karmaşık.

Elimizdeki hiçbir veri bize kesinlik sunmaz. Tüm veriler, ister makroekonomik göstergeler olsun, ister teknik analiz formasyonları, ister zincir üstü (on-chain) veriler; yalnızca olasılıklara dair sinyaller üretir. Verilerin kalitesi ve tarihsel güvenilirliği arttıkça, bize sunduğu sinyalin gücü de o ölçüde artar. Yani elimizde daha “yüksek olasılığa” dair bir argüman oluşur. Bundan öteye geçemez. O yüzden yatırımcı, doğru okuduğu veriler sayesinde yalnızca olasılıkları yönetir, kesinliği değil.

Son haftalarda borsalarda ve Bitcoin gibi risk varlıklarında gözlemlediğimiz hareket tam da bunun tipik bir örneği. Yaklaşık son 2-3 haftadır hem teknik göstergeler hem de on-chain sinyaller yükseliş olasılığının belirgin şekilde arttığını işaret ediyordu. Bu, bir yatırımcının kendi risk yönetimi stratejisine göre pozisyon büyüklüğünü ayarlaması için önemli bir ipucu oldu. İşte hepsi bu kadar. Elimizdeki veri seti yükseliş olasılığını artırdı. Bu net.

Ancak “al” ya da “sat” gibi emir kipiyle konuşmak hem istatistiksel olarak hatalıdır, hem de yatırım psikolojisini zedeler. Çünkü bu söylemler, piyasaları deterministik (belirlenmiş), tamamen tahmin edilebilir sanan zihniyetin ürünüdür. Gerçekte ise hiçbir veri kümesi ya da analiz modeli %100 kesinlik sunmaz. Öyle olsaydı, birisi çıkar “kesin formül” bulur, copytrade açar ve herkes kısa sürede zengin olurdu. Dünyada böyle bir şeyin olmaması bile aslında bize gerçeği gayet net anlatıyor.

İşin yasal boyutu da var. Türkiye’de SPK düzenlemeleri, Borsa İstanbul ve diğer regülatörlerin mevzuatları açıkça “yatırım tavsiyesi” niteliğinde al-sat yönlendirmelerini yasaklıyor. Bu hukuki gerekliliğin temelinde de aslında yine bu işin doğası yatıyor. Çünkü yatırım kararları, her bireyin risk iştahına, sermaye büyüklüğüne, vade beklentisine ve duygusal dayanıklılığına göre değişkenlik gösterir. Aynı veri setine bakan iki farklı yatırımcı tamamen zıt kararlar alabilir. Çünkü onlar aynı olasılığa farklı gözlüklerle bakarlar.

Ben şahsen elimdeki veriler ne söylüyorsa o kadar net konuşurum. Ancak bu netlik, al-sat gibi keskin kavramları hiçbir zaman içermez. Çünkü veriler yalnızca bir istatistik hikâye anlatır, kesin gelecek vaadi sunmaz. Yatırımcı ise bu hikâyeyi kendi risk yönetimi çerçevesinde yorumlayıp, pozisyonunu buna göre şekillendirir. Asıl iş, o verilerin gösterdiği olasılığı nasıl yöneteceğinize karar vermektedir.

Belki eklemek gerek: Yatırımda asıl ustalık, her zaman haklı çıkmak değil; yanıldığınız zaman bile sermayenizi koruyabilmekte yatar. Zaten olasılık oyununu kazanmanın sırrı da burada gizlidir. Yani riskleri kabul edip, onları yönetmeyi öğrenmekte. Sonuçta hepimiz aynı piyasalarda aynı verilere bakıyoruz; fakat kimimiz sermayeyi büyütürken kimimiz kaybediyoruz. Farkı yaratan şey yalnızca “kesinlik” arayışı yerine “olasılığı” anlamayı seçmekten geçiyor.

İşte yatırım, bu yüzden tahminden çok daha fazlasıdır. Bir olasılık sanatıdır. Bunu kavrayabilen yatırımcı zaten yarışı en baştan birkaç adım önde başlatmış olur.