Siyaset ve merkez bankaları arasındaki gerilim, ekonomik tarih boyunca hep var oldu ve var olmaya da devam edecek. Bu gerilimin temelinde yatan ise çıkarların farklılaşması. Siyasal otoriteler, kısa vadeli hedefler doğrultusunda hareket eder; nihayetinde temel amaç, bir sonraki seçimde halkın karşısına güçlü çıkabilmektir. Bunun en etkili yollarından biri, düşük faiz politikalarıyla ekonomik canlılık algısı yaratmaktır. ABD örneğinde, yaklaşan seçimler ve Donald Trump gibi isimlerin yeniden sahneye çıkışı, bu baskıyı daha da artırmaktadır.
Diğer yanda, Fed gibi bağımsız merkez bankalarının temel amacı enflasyon ve istihdam arasında hassas bir denge kurmaktır. Ancak bu görev göründüğünden çok daha zordur. Zira enflasyonla mücadele için gereken yüksek faiz politikaları, aynı zamanda istihdamı ve ekonomik büyümeyi de tehdit edebilir. Fed bu noktada siyasi baskılara rağmen fiyat istikrarını korumak zorundadır. Ancak bu çaba genellikle gecikmeli etkiler yaratır ve piyasa baskısıyla yavaş yavaş törpülenir.
Burada asıl mesele şudur: Problem çözülemez hale gelene kadar para ucuz kalmak zorundadır. Küresel borç yükü, siyasi baskılar ve büyüme beklentileri, faizlerin uzun süre düşük kalmasını adeta zorunlu kılıyor. Bu da bizi “fazla ucuz para” dönemine sürüklüyor. Yani reel faizlerin negatife yaklaştığı, merkez bankalarının kâğıt üzerinde sıkılaştırma sinyalleri verdiği ancak reel anlamda parasal genişlemenin sürdüğü bir döneme…
Bu sürecin ilk sonucu ise varlık enflasyonu olacaktır. Finansal varlıklar, gayrimenkul, hisse senetleri ve kripto paralarda değer artışları gözlenecek. Enflasyonun ilk dalgası, temel ihtiyaç ürünlerinden çok, bu tür varlıklarda yaşanır. Bu durum, varlık sahibi olanların daha az etkilendiği, olmayanların ise daha da zorlandığı bir ekonomik düzen anlamına gelir. Servet dağılımı daha da adaletsizleşir, orta sınıf daha da zayıflar. Ancak tarihi örneklerde olduğu gibi, bu da döngünün bir parçasıdır.
Yatırımcılar için bu dönem bir fırsat olabilir. Çünkü geleceği ucuzdan satın almak mümkündür. Bugünün varlık fiyatları, yarının genişlemeci politikalarını henüz tam yansıtmıyor olabilir. Sabırlı olan ve doğru pozisyon alan yatırımcılar için, bu süreç uzun vadede yüksek getiri sağlayabilir.
Powell’ın görev süresinin sona ereceği 2026 Mayıs sonrası için piyasalar şimdiden senaryolar yazmaya başladı. Fed başkanlığında yaşanacak değişiklik, siyasi rüzgârlarla birleşirse, faizlerin düşüşü hızlanabilir. Bu değişiklik henüz yaşanmadan, piyasalar bu beklentiyi fiyatlamaya başlayacaktır. Zira finansal piyasalar geleceği satın alır, bugünü değil.
Sonuç olarak:
Bu döngü yeni değil. 2008 sonrası yaşadığımız parasal genişleme döneminin bir varyasyonu olarak karşımıza çıkacak. Ancak bu kez daha kontrollü, daha siyasallaşmış ve daha yaygın olacak. Enflasyonla mücadele edilen değil, onunla birlikte yaşamaya çalışılan bir ekonomik düzen bizi bekliyor.
Yani evet, yine olacak.
Ve bu kez daha büyük çapta…










