TCMB’nin Faiz İndirimi: Gerekçeler, Etkiler ve Beklentiler

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Temmuz ayı Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizinde 300 baz puanlık indirime giderek faiz oranını yüzde 46’dan yüzde 43’e çekti. Bu karar, piyasa beklentilerinin üzerinde bir adım olarak değerlendirildi. Ekonomistlerin büyük bölümü 250 baz puanlık bir indirim öngörüyordu. Bu nedenle 300 baz puanlık indirim, özellikle iletişim kanallarından gelen temkinli mesajlar sonrası bir miktar sürpriz etkisi yarattı. Ancak bu adımın piyasalarda erken bahar havası yaratmasını beklemek gerçekçi değil. Çünkü TCMB, faiz indirimine rağmen, reel faizlerin pozitif kalacağını ve parasal sıkılığın sürdürüleceğini net biçimde ortaya koydu.

Faiz indirimi süreci dikkatli biçimde okunmalı. Para politikası kararları verilirken sadece enflasyonun seviyesi değil, enflasyonun yönü ve beklentiler de belirleyici olur. TCMB’nin kararı da bu çerçevede değerlendirilmeli. Son aylarda enflasyonun yukarı yönlü baskısı zayıflamış durumda. Haziran verisi yüzde 1,64 gibi sınırlı bir artışı işaret ederken, Temmuz ayı için yüzde 2’nin üzerinde bir rakam öngörülse de, sonrasındaki aylarda enflasyonun yıllık bazda düşme eğilimine girmesi bekleniyor. Bizim yıl sonu enflasyon tahminimiz yüzde 28–30 aralığında. Bu durum, yüzde 43 seviyesindeki politika faizine karşılık oldukça yüksek bir reel faiz anlamına geliyor. Dolayısıyla TCMB’nin faiz indirimine gitmek için enflasyon tarafında alanı oluşmuş durumda.

Ekonomik aktivite tarafı ise faiz indiriminin bir diğer gerekçesini oluşturuyor. PMI ve kapasite kullanım oranları gibi öncü göstergeler zayıflayan bir ekonomik aktiviteye işaret ediyor. Reel sektörde konkordato başvurularındaki artış, karşılıksız çek oranlarındaki yükseliş ve kredilerdeki takibe dönüş oranlarında gözlenen bozulma da bu tabloyu destekliyor. Her ne kadar bankacılık sistemindeki tahsili gecikmiş alacak oranı yüzde 1,6 düzeyinde görünse de, özellikle yerli özel ve yabancı sermayeli bankalarda bu oran yüzde 2,3’e yaklaşıyor. Tüketici kredilerinde ise sorunlu kredi oranı yüzde 4 seviyesine yaklaşmış durumda. Bu gelişmeler, BDDK’yı yapılandırma mekanizmalarını tekrar gündeme almaya zorladı. Ekonomik aktivitenin korunması ve derinleşebilecek bir kredi krizinin önlenmesi için faiz indirimi bu açıdan da desteklenebilir.

TCMB’nin faiz indirimi kararında, “dolarizasyon riski” de doğal olarak gündeme geldi. Ancak son veriler, bu alanda da kayda değer bir risk olmadığını gösteriyor. TL mevduatın toplam mevduatlara oranı yüzde 59 seviyesinde ve bu oran son dönemde istikrarlı bir şekilde artış eğiliminde. Döviz tevdiat hesaplarının toplam mevduat içindeki payı ise yüzde 38’e kadar gerilemiş durumda. Kur korumalı mevduatın (KKM) toplam krediler içindeki payı ise yüzde 2 civarında seyrediyor. Bu veriler, TL’nin cazibesinin arttığını ve ters dolarizasyon sürecinin devam ettiğini gösteriyor. Elbette, bu durumun kalıcılığı açısından TL’nin reel getirisinin pozitif kalması ve döviz kurlarında ani oynaklıkların yaşanmaması önemli olacak.

Faiz indiriminin zamanlaması ve oranı tartışmalı olsa da, koşullar dikkate alındığında 300 baz puanlık indirimin makul olduğu söylenebilir. Piyasa beklentilerinin 250 baz puana gerilemiş olmasında, kısa vadeli mevduatlara uygulanan stopaj oranının artırılması gibi teknik faktörler etkili olmuştu. Ayrıca TCMB’nin “dolarizasyon eğilimi artarsa daha temkinli davranırız” yönündeki iletişimi, piyasalarda şahin bir duruş algısı oluşturdu. Ancak bu iletişimin piyasalar tarafından biraz fazla sert yorumlandığı da söylenebilir. TCMB, bu indirimle birlikte para politikasında hâlâ sıkı bir duruş sergiliyor ve reel faizlerin yüzde 10 civarında kalacağı bir zemini koruyor.

Ağustos ayında Para Politikası Kurulu toplantısı yapılmayacağı için politika faizinin bir sonraki toplantıya kadar yüzde 43 seviyesinde kalması bekleniyor. Bu da enflasyonun baz etkisiyle gerilemesiyle birlikte reel faizin artmaya devam edeceği anlamına geliyor. TCMB’nin yılın geri kalanında kademeli faiz indirimlerine devam ederek yılı yüzde 35–36 seviyelerinde tamamlaması olası görünüyor. Elbette bu senaryo, küresel finansal koşullarda ciddi bir bozulma ya da iç politik risklerde keskin bir artış olmaması varsayımına dayanıyor.

Genel olarak değerlendirildiğinde, TCMB’nin son faiz indirimi kararı; enflasyondaki yavaşlama, ekonomik aktivitedeki durgunluk ve ters dolarizasyon eğiliminin birleştiği bir dönemde alınmış rasyonel bir adım olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki aylarda iletişim politikasının istikrarlı sürdürülmesi, enflasyonla mücadelede kredibilitenin korunması ve reel faizin pozitif seviyelerde tutulması bu sürecin başarısı için kritik olacak. Faiz indirimlerinin hızının ve zamanlamasının, sadece ekonomik göstergeler değil, aynı zamanda beklentiler ve piyasa psikolojisiyle birlikte değerlendirilmesi gerekiyor.