Finans dünyası, tarihinin en büyük dönüşümlerinden birini yaşıyor ve bu değişimin merkezinde şüphesiz ki yapay zekâ yer alıyor. Yıllarca bilim kurgu senaryosu olarak görülen algoritmik kahinler, bugün Wall Street’ten yerel bankacılık uygulamalarına kadar her yerde karşımıza çıkıyor. Milyarlarca veriyi saniyeler içinde işleyebilen, insan gözünün kaçırdığı mikroskobik örüntüleri yakalayabilen bu sistemler, yatırımcılara adeta bir kristal küre vaat ediyor. Ancak bu teknolojik devrimin yarattığı heyecan dalgası dindiğinde, geriye finansın en kadim sorusu kalıyor: Piyasalar gerçekten tamamen öngörülebilir mi? Yapay zekânın sunduğu sınırsız işlem gücüne rağmen, finansal tahminlerin geleceği, teknolojinin mükemmelliğinden ziyade onun sınırlarını ne kadar iyi anladığımıza bağlı olacak gibi görünüyor.
Yapay zekânın finanstaki en büyük gücü, aynı zamanda onun en belirgin sınırını oluşturuyor: Veri bağımlılığı. Makine öğrenimi modelleri, geleceği tahmin etmek için geçmiş verileri kullanır. Tarihsel döngülerin, fiyat hareketlerinin ve korelasyonların gelecekte de tekrar edeceği varsayımı üzerine kuruludur. Ancak finans piyasaları, fizik kuralları gibi sabit değildir; kaotiktir ve insan psikolojisi ile şekillenir. Nassim Taleb’in “Siyah Kuğu” olarak adlandırdığı, nadir görülen ancak etkisi yıkıcı olan olaylar—küresel pandemiler, ani jeopolitik krizler veya düzenleyici kurumların beklenmedik kararları—yapay zekânın eğitim setlerinde genellikle yer almaz. Geçmişte bir benzeri yaşanmamış bir kriz anında, en gelişmiş algoritmalar bile pusulasını şaşırabilir. Çünkü yapay zekâ, “daha önce görmediği” bir senaryoyu analiz etmekte insan sezgisi kadar başarılı değildir.
Bunun yanı sıra, “Kara Kutu” (Black Box) problemi, yapay zekânın finansal karar alma süreçlerindeki güvenilirliğini sorgulatmaya devam ediyor. Derin öğrenme modelleri bir hisse senedinin yükseleceğini veya bir kredi riskinin arttığını öngörebilir, ancak bu sonuca tam olarak nasıl ulaştığını açıklamakta zorlanır. Finansal düzenleyiciler ve fon yöneticileri için “neden” sorusunun cevabı, en az “ne” olduğu kadar önemlidir. Şeffaflıktan uzak, açıklanamayan bir algoritmanın trilyonlarca doları yönetmesi, sistemsel riskleri de beraberinde getirir. Eğer bir model hatalı bir zincirleme reaksiyon başlatırsa ve insanlar bunun mantığını çözene kadar iş işten geçerse, 2010 yılında yaşanan “Flash Crash” benzeri, hatta çok daha büyük piyasa çöküşleriyle karşılaşmamız işten bile değildir.
Geleceğe baktığımızda ise yapay zekânın finansı tamamen ele geçirmesinden ziyade, insan zekâsıyla hibrit bir yapı oluşturacağı bir dönem bizi bekliyor.
Geleceğin en başarılı finansal yapıları, veriyi işleyen “silikon zekâ” ile bağlamı, etiği ve duygusal piyasa reflekslerini yorumlayan “karbon zekâ”nın (yani insanın) iş birliği üzerine kurulacaktır. Yapay zekâ, hamal gibi veriyi taşıyan, desenleri bulan ve risk hesaplayan bir “yardımcı pilot” rolünü üstlenirken; stratejik kararlar, kriz yönetimi ve ahlaki sorumluluk gerektiren alanlar insanın hükmünde kalmaya devam edecektir. Sonuç olarak, yapay zekâ finansal sisin içini görmemizi sağlayan güçlü bir fenerdir, ancak o feneri tutacak ve gidilecek yönü seçecek olan hala insan elidir.










