Faiz İndirimi Kâğıt Üzerinde mi Kalıyor? Reel Sektör Nefes Alamıyor

Politika faizi düşerken kredi faizleri yüksek kalıyor. İş dünyası, bankalardan fonlama maliyetlerindeki düşüşü hızla krediye yansıtmalarını bekliyor.

Merkez bankasının politika faizinde attığı indirim adımları teoride ekonominin çarklarını hızlandırmayı, kredi kanallarını canlandırmayı ve özellikle üretim tarafına nefes aldırmayı hedefliyor. Ancak sahadaki tablo, bu teorinin henüz pratiğe yeterince yansımadığını gösteriyor. Mevduat faizleri hızlı şekilde aşağı gelirken, kredi faizlerinin aynı hızla gerilememesi, hatta yüksek seviyelerde kalmaya devam etmesi, iş dünyasında ciddi bir rahatsızlık yaratmış durumda. Bugün ortalama ticari kredi faizinin yüzde 48 seviyesinde olması, KOBİ’lerin ise yüzde 50–55 bandında borçlanmak zorunda kalması, politika faizindeki düşüşün reel sektöre ulaşmadığını açıkça ortaya koyuyor.

Bankalar açısından bakıldığında, fonlama maliyetlerindeki düşüş inkâr edilemez bir gerçek. Politika faizi gerilerken, mevduata verilen faizlerin de eş zamanlı düşmesi, bankaların kaynak maliyetlerini belirgin biçimde azaltıyor. Buna rağmen kredi faizlerinin yüksek kalması, bankaların risk algısı, bilanço koruma refleksi ve geçmiş dönemde biriken sorunlu krediler gibi gerekçelerle açıklanıyor. Ancak bu gerekçeler ne kadar haklı olursa olsun, kredi-faiz makasının bu denli açılması, finansal sistemin temel işlevi olan kaynak aktarım mekanizmasını zayıflatıyor.

Özellikle KOBİ’ler açısından tablo daha da çarpıcı. Türkiye ekonomisinin omurgasını oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler, yüksek kredi faizleri nedeniyle yatırım kararlarını erteliyor, işletme sermayesini pahalı borçla çevirmeye çalışıyor ya da üretimi kısmak zorunda kalıyor. Yüzde 50’nin üzerindeki kredi faizi, pek çok sektör için sürdürülebilir kâr marjlarının çok üzerinde. Bu da KOBİ’leri ya borçlanmaktan vazgeçmeye ya da finansal açıdan daha kırılgan hale gelmeye itiyor.

Bu noktada ortaya çıkan temel sorun, para politikasının aktarım mekanizmasının tıkanmasıdır. Merkez bankası faiz indirimiyle bir sinyal verirken, bu sinyal bankalar ve reel sektör arasında yeterince güçlü bir şekilde iletilemiyor. Mevduat tarafında hızlı tepki veren bankaların kredi tarafında temkinli hatta isteksiz davranması, ekonomik toparlanmanın hızını kesiyor. Oysa faiz indiriminin asıl amacı, üretimi, istihdamı ve yatırımı desteklemek olmalı.

İş dünyasının bankalardan beklentisi son derece net. Fonlama maliyetlerindeki düşüşün kredi faizlerine gecikmeden ve adil bir şekilde yansıtılması isteniyor. Burada yalnızca birkaç puanlık sembolik indirimler değil, gerçek anlamda erişilebilir kredi koşulları talep ediliyor. Aksi halde faiz indirimi, yalnızca bilançolarda ve istatistiklerde kalan bir hamle olarak algılanacak.

Ekonominin sağlıklı işlemesi için bankacılık sektörü ile reel sektör arasında güvene dayalı bir denge kurulması şart. Bankalar risk yönetimini elbette gözetmeli, ancak aşırı temkinli duruşun uzun vadede kendilerine de zarar vereceğini unutmamalı. Üretimin daraldığı, yatırımların durduğu bir ekonomide bankacılık sektörünün de sürdürülebilir büyüme yakalaması mümkün değil.

Sonuç olarak, politika faizindeki düşüş tek başına yeterli değil. Bu indirimin kredi faizlerine etkin şekilde yansıtılması, özellikle KOBİ’lerin finansmana erişiminin kolaylaştırılması gerekiyor. Aksi halde iş dünyasının beklentileri karşılanamayacak, ekonomik canlanma ertelenecek ve faiz indirimi, reel sektör açısından “geç gelen ve eksik kalan” bir adım olarak tarihe geçecektir.