Türkiye genelinde 81 ilde hayata geçirileceği açıklanan 500 bin sosyal konut projesi için geri sayım başladı. Rakamlar büyük, vaatler iddialı, ilgi ise rekor seviyede. Yaklaşık 8,8 milyon başvuru. Bu sayı tek başına bile ülkedeki barınma krizinin resmi özeti niteliğinde. İnsanlar yatırım için değil, spekülasyon için hiç değil; başını sokacak bir ev için sıraya girmiş durumda. Bu tablo bir başarı hikâyesi değil, yıllardır biriken yapısal sorunun yüksek sesli itirafıdır.
“Yüzyılın Konut Projesi” ifadesi kulağa görkemli geliyor olabilir. Ancak yüzyılın en büyük konut sorununu yaşayan bir ülkede, bu isim ister istemez ironik bir anlam kazanıyor. 500 bin konut, kağıt üzerinde devasa bir sayı gibi dursa da 8,8 milyon başvurunun olduğu yerde bu, her on kişiden dokuzunun elenmesi anlamına geliyor. Kura sistemiyle umut dağıtılıyor, ama aynı anda milyonlarca insan için hayal kırıklığı da şimdiden paketlenmiş oluyor.
Projedeki daire tipleri 55 metrekarelik 1+1’ler, 65 ve 80 metrekarelik 2+1’lerden oluşuyor. Bugünün Türkiye’sinde bu metrekareler artık “asgari yaşam alanı”nın bile sınırında. Özellikle çocuklu aileler açısından bu konutların uzun vadeli yaşam konforu ciddi biçimde tartışmalı. Sosyal konut, sadece ucuz konut demek değildir; sürdürülebilir, insanca yaşam alanları demektir. Bu ayrımın giderek silikleştiği görülüyor.
Kontenjan dağılımları da bir başka tartışma başlığı. Engelliler, şehit yakınları ve gaziler için yüzde 5, emekliler için yüzde 20, gençler için yüzde 20, çok çocuklu aileler için yüzde 10 kontenjan ayrılmış durumda. Kâğıt üzerinde sosyal denge gözetiliyor gibi görünse de, asıl sorun bu grupların tamamının aynı anda geçim ve barınma krizi içinde olması. Emekli aylıklarıyla kira ödemek imkânsız hale gelmişken, gençler zaten ev sahibi olmayı hayal bile edemezken, bu kontenjanlar bir çözümden çok sınırlı bir teselli sunuyor.
18 Aralık’ta e-Devlet üzerinden, 19 Aralık’ta ise bankalar aracılığıyla yapılan başvurular sona erdi. Kura çekimleri 29 Aralık’ta başlayacak, Şubat 2026’ya kadar sürecek. İlk teslimlerin Mart 2027’de yapılması bekleniyor. Yani bugün başvuran bir vatandaş, her şey yolunda gitse bile en az iki yıl daha barınma sorunuyla yaşamaya devam edecek. Bu süre zarfında kiralar ne olacak, enflasyon nereye gidecek, alım gücü daha ne kadar düşecek? Bu soruların hiçbirinin net cevabı yok.
Asıl mesele şu: Sosyal konut projeleri, kalıcı bir konut politikasının yerine geçemez. Arsa maliyetleri, inşaat girdileri, kira piyasası, yabancıya satış, büyükşehirlerdeki kontrolsüz fiyat artışları çözülmeden her yeni proje, bir öncekinin yarattığı hayal kırıklığını tekrar üretir. İnsanlar konuta erişemediği için değil, piyasadan tamamen dışlandığı için bu projelere hücum ediyor.
Bugün 8,8 milyon başvuru varsa, bu ülkede konut artık bir barınma hakkı olmaktan çıkmış, piyasanın insafına bırakılmış demektir. Sosyal konut projeleri elbette gereklidir, hatta zorunludur. Ama bu ölçekte bir ilgi, alkışlanacak bir tablo değil; üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir alarmdır.








