Milyonlarca çalışanın emeklilik hayalini doğrudan ilgilendiren bir düzenleme, sessiz ama son derece sert bir şekilde yürürlüğe girmeye hazırlanıyor. Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklikle, doğum borçlanması hariç emeklilikte borçlanma prim oranı yüzde 32’den yüzde 45’e çıkarıldı. Üstelik bu artış, 1 Ocak 2026 itibarıyla uygulanacak. Yani takvim işliyor, yük büyüyor, ama kamuoyunda bu kararın sosyal etkileri yeterince tartışılmıyor.
Bu düzenleme, teknik bir oran artışından ibaret değil. Askerlik borçlanması başta olmak üzere, ücretsiz izin süreleri, avukatlık stajı, doktora ve tıpta uzmanlık dönemleri, grev ve lokavt süreleri, fahri asistanlık gibi birçok hizmet borçlanması artık ciddi biçimde pahalı. Devlet açıkça şunu söylüyor: “Eksik primini tamamlamak istiyorsan, bedelini daha ağır ödeyeceksin.”
Sorulması gereken temel soru şu: Borçlanmalar neden pahalılaşıyor? Sosyal güvenlik sisteminin finansman açığı mı, bütçe dengeleri mi, yoksa emekliliği daha zor erişilir kılma tercihi mi? Gerekçe ne olursa olsun sonuç değişmiyor. Bu artış, özellikle askerlik borçlanması yaparak emeklilik yaşını öne çekmek isteyen erkek çalışanlar için ciddi bir mali darbe anlamına geliyor. Bugüne kadar “son bir hamle” olarak görülen borçlanma, artık ciddi bir sermaye gerektiriyor.
Borçlanma tutarları prime esas kazanç üzerinden hesaplanıyor. En düşük tutar asgari ücret baz alınarak belirleniyor, en yüksek tutar ise bunun 7,5 katına kadar çıkabiliyor. Oran yüzde 45’e yükseldiğinde, hem günlük hem aylık borçlanma bedelleri otomatik olarak artıyor. Teorik olarak bu durum, daha yüksek prime esas kazanç üzerinden ödeme yapıldığı için emekli maaşına olumlu yansıyabilir. Ancak pratikte, çoğu kişi için mesele maaşı artırmak değil, emekli olabilmek. Artan maliyet, bu ihtimali bile zorlaştırıyor.
Üstelik sistemin katılığı da cabası. Borçlanma başvuruları e-Devlet ya da SGK üzerinden yapılabiliyor, ancak hesaplanan tutarın belirlenen süre içinde tek seferde ödenmesi gerekiyor. Taksit yok, esneklik yok. Bu şartlar altında borçlanma, giderek yüksek gelir grubuna özgü bir imkâna dönüşüyor. Düşük ve orta gelirli çalışanlar için ise emeklilik, kağıt üzerinde var olan ama fiilen uzaklaşan bir hedef halini alıyor.
Bu noktada önemli bir uyarıyı da eklemek gerekiyor. Düzenleme 1 Ocak 2026’da yürürlüğe girecek. Yani borçlanma yapmayı düşünenler için hâlâ zaman var. Mevcut oranlardan yararlanmak isteyenlerin bu süreyi iyi değerlendirmesi gerekiyor. Aksi halde aynı gün sayısı için çok daha yüksek bedeller ödemek kaçınılmaz olacak.
Sonuç olarak bu düzenleme, sosyal güvenlik sisteminde “daha çok öde, daha geç rahat et” anlayışının yeni bir halkasıdır. Emeklilik, yıllarca çalışmanın karşılığıysa, bu karşılığa giden yolun sürekli pahalılaştırılması sosyal adaletle ne kadar bağdaşıyor, bunu ciddi biçimde düşünmek gerekiyor. Sessizce geçen bu artış, yarın milyonlar için yüksek sesle hissedilecek.










