2025 yılı, yalnızca piyasa fiyatlamalarının değil, küresel para sistemine dair yerleşik kabullerin de sorgulandığı bir yıl oldu. ABD Başkanı Donald Trump’ın ticaret politikalarıyla derinleşen küresel parçalanma, jeopolitik risklerdeki artış ve merkez bankalarının faiz eksenindeki ayrışması, doların mutlak hâkimiyetini tartışmaya açtı. Bu tartışmaların doğal sonucu olarak 2026’ya yönelik beklentilerde euronun daha güçlü bir alternatif olarak öne çıktığı görülüyor.
Rakamlar bu dönüşümü net biçimde ortaya koyuyor. Dolar 2025 yılına 35,36 TL seviyesinden başlarken, yıl içinde 42,70 TL ile zirve yaptı ve yaklaşık yüzde 21 değer kazandı. Euro ise aynı dönemde 36,63 TL’den 50,13 TL’ye yükselerek yüzde 36,8’lik bir artış kaydetti. Bu performans, euroyu yalnızca enflasyonun üzerinde getiri sağlayan bir para birimi yapmakla kalmadı, aynı zamanda vergiler hariç Türk Lirası mevduat getirisine yaklaşan bir yatırım aracı haline getirdi. Bu tablo, yatırımcının döviz tercihlerinde doların tek seçenek olmaktan çıktığını gösteriyor.
Euronun güçlenmesinde en önemli faktörlerden biri Fed’in faiz indirim süreci oldu. ABD ekonomisine ilişkin artan belirsizlikler ve gevşeyen para politikası, doların küresel cazibesini törpülerken, Avrupa Merkez Bankası’nın daha dengeli ve öngörülebilir duruşu euroya alan açtı. Küresel rezervlerde çeşitlendirme eğilimi de bu süreci hızlandırıyor. Merkez bankaları, tek bir para birimine aşırı bağımlılığın risklerini daha açık biçimde görürken, euroyu doların doğal alternatifi olarak yeniden konumlandırıyor.
Wall Street cephesinden gelen beklentiler de bu değişimi destekler nitelikte. Deutsche Bank ve Goldman Sachs gibi büyük kurumlar, doların önümüzdeki dönemde değer kaybedeceğini ve bu zayıflamanın euro lehine bir denge yaratacağını öngörüyor. Commerzbank’ın daha somut tahminleri ise dikkat çekici: Bankaya göre euro 2026’da 67,10 TL’ye, 2027’de ise 68,40 TL’ye yükselebilir. Aynı kurum dolar için 2026 Mart’ta 45 TL, 2026 Aralık ve 2027 için ise 57 TL seviyelerini işaret ediyor. Bu projeksiyonlar, euro-dolar dengesinin yalnızca küresel ölçekte değil, Türkiye özelinde de euro lehine çalışabileceğini ortaya koyuyor.
Doların küresel gücündeki aşınma, dolar endeksine de yansımış durumda. Yıla 109 puanla başlayan endeks, yıl içinde 96 puana kadar geriledi ve şu sıralar 98 puan seviyelerinde seyrediyor. 100 seviyesinin altındaki bu görünüm, doların diğer para birimleri karşısındaki cazibesinin zayıfladığını gösteriyor. Uzmanlara göre bu durum, yatırımcıların euro başta olmak üzere alternatif para birimlerine ve varlıklara yönelmesini hızlandırıyor.
Tüm bu gelişmeler, 2026’ya girerken küresel para sisteminde tek kutuplu dolar düzeninden daha dengeli ve çok merkezli bir yapıya doğru geçişin sinyallerini veriyor. Euro, bu yeni dengede yalnızca güçlü bir ticaret parası değil, aynı zamanda rezerv ve yatırım aracı olarak da daha merkezi bir rol üstlenmeye aday. Dolar hâlâ sistemin ana omurgası olmayı sürdürüyor; ancak artık tartışmasız ve rakipsiz değil. Önümüzdeki dönemde asıl soru, bu dönüşümün ne kadar hızlı ve ne kadar kalıcı olacağı olacak.











