Diplomaside Yeni Eşik: Enerji, Ukrayna Barışı ve Küresel Piyasalar

Ukrayna barışına dair umutlar artarken petrol arz fazlası ve temkinli beklentiler fiyatları baskılıyor, piyasalar kalıcı anlaşma bekliyor.

Rusya-Ukrayna savaşında uzun süredir görülmeyen bir diplomatik hareketlilik yaşanıyor. Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy’nin, barış anlaşması için NATO üyeliği talebinden vazgeçebileceğinin sinyalini vermesi, müzakere sürecinde kritik bir kırılma noktası olarak öne çıkıyor. Ancak bu geri adım, koşulsuz bir taviz anlamı taşımıyor. Zelenskiy, NATO’nun 5. Maddesi’ne benzer nitelikte, bağlayıcı ve güçlü bir güvenlik şemsiyesi talep ederek Ukrayna’nın savaş sonrası dönemde savunmasız kalmamasını hedefliyor. Bu yaklaşım, Kiev’in güvenlik endişelerini sürdürürken Batı’nın çekincelerini dengelemeye çalışan pragmatik bir hat izlediğini gösteriyor.

Berlin’de yürütülen görüşmeler, bu yeni çerçevenin somutlaşmaya başladığı bir zemin oluşturuyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın, Avrupalı liderler ve kendi ekibiyle yaptığı temaslar sonrasında “her zamankinden daha yakınız” açıklaması, siyasi iradenin güçlendiğine işaret ediyor. ABD’li yetkililerin, barış planının merkezinde güçlü güvenlik garantilerinin yer aldığını doğrulaması, Zelenskiy’nin talebinin masada karşılık bulduğunu gösteriyor. Olası anlaşma metninin ABD Senatosu’na sunulacak olması ise sürecin yalnızca diplomatik değil, kurumsal ve hukuki boyutunun da devreye girdiğine işaret ediyor. Ateşkesin denetlenmesi için somut ve bağlayıcı mekanizmalar kurulması hedefi, önceki başarısız girişimlerden çıkarılan derslerin dikkate alındığını düşündürüyor.

Diplomatik cephedeki bu iyimserlik, küresel piyasalarda özellikle enerji fiyatları üzerinden güçlü bir yankı bulmuş durumda. Ukrayna’da sağlanabilecek bir ateşkesin, Rus petrolüne yönelik kısıtlamaları gevşetebileceği ve piyasaya daha fazla arz gireceği beklentisi, petrol fiyatlarını aşağı çekiyor. WTI’ın 57 dolar, Brent petrolün ise 60 dolar sınırına gerilemesi, yalnızca jeopolitik risk priminin azalmasından değil, aynı zamanda halihazırda var olan arz fazlasından da besleniyor. Trump’ın Berlin temaslarının ardından barışa yakın olunduğunu vurgulaması, piyasalardaki satış baskısını daha da artıran bir unsur haline geldi.

Bununla birlikte, tüm kurumlar bu iyimserliği sınırsız paylaşmıyor. Westpac gibi finans kuruluşları, diplomatik söylemlerdeki ilerlemeye rağmen somut ve kalıcı bir barış anlaşmasının henüz garanti olmadığını hatırlatıyor. Bu nedenle Brent petrolün 60-65 dolar bandında dalgalı bir seyir izlemeye devam edeceği öngörülüyor. Yani piyasa, barışı fiyatlıyor ancak temkinli bir şekilde ve geri dönüş riskini göz ardı etmeden hareket ediyor.

Enerji piyasalarındaki zayıflık özellikle Orta Doğu’da daha görünür hale gelmiş durumda. Abu Dabi’nin Murban petrolünün Brent’e karşı priminin Ekim ayından bu yana en düşük seviyelere gerilemesi ve Suudi Aramco’nun Asya’ya yönelik resmi satış fiyatlarını son beş yılın dibine çekmesi, bölgesel arzın talebi belirgin biçimde aştığını ortaya koyuyor. Bu tablo, yalnızca Rusya kaynaklı potansiyel arz artışının değil, OPEC+ politikalarındaki gevşemenin ve ABD başta olmak üzere Amerika kıtasındaki üreticilerin artan üretiminin de bir sonucu.

Uluslararası Enerji Ajansı ve ING gibi kurumların 2026’ya ilişkin projeksiyonları, bu riskin yapısal hale gelebileceğini gösteriyor. OPEC+’nın üretim kesintilerini azaltması ve küresel üretimin artmaya devam etmesi halinde, üretimin tüketimi günlük yaklaşık 3,8 milyon varil aşacağı ve rekor düzeyde bir arz fazlasının oluşacağı tahmin ediliyor. Böyle bir senaryo, Ukrayna’da barış sağlansa dahi petrol fiyatlarının eski yüksek seviyelerine dönmesini zorlaştırabilir.

Sonuç olarak Ukrayna’da barış ihtimali, yalnızca savaşın sona ermesi açısından değil, küresel enerji dengeleri ve jeopolitik risk algısı bakımından da tarihi bir dönemece işaret ediyor. Ancak piyasaların verdiği mesaj net: Barış umut verici, fakat kalıcı ve bağlayıcı bir anlaşma görülmeden fiyatlamalar temkinli kalmaya devam edecek.