Asgari Ücret 2026: Rakamlar, Beklentiler ve Masadaki Boş Sandalye

2026 asgari ücreti yüzde 27 arttı. Karar, enflasyon beklentileriyle denge arayışını yansıtırken, Türk-İş’in yokluğu tartışma yarattı.

2026 asgari ücret maratonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın açıklamasıyla tamamlandı. Buna göre net asgari ücret yüzde 27 artışla 28 bin 75 TL, brüt ücret ise 33 bin 30 TL olarak belirlendi. İlk bakışta bu artış oranı, ne yüksek enflasyonun tüm yükünü telafi eden ne de bütçe ve fiyat istikrarını tamamen zorlayan bir tercih gibi görünüyor. Daha çok, ekonomi yönetiminin son iki yıldır vurguladığı “denge” söyleminin rakamlara yansıması söz konusu.

Enflasyon cephesinden bakıldığında tablo daha netleşiyor. 2025’in yüzde 30–31 bandında tamamlanması senaryosunda, belirlenen artış oranı Piyasa Katılımcıları Anketi’ndeki yüzde 23,4’lük 2026 enflasyon beklentisi ile gerçekleşen enflasyonun ortasında bir noktaya işaret ediyor. Bu, ücret artışlarının enflasyon beklentilerinin önüne geçerek yeni bir fiyatlama davranışı yaratmasının önüne geçme çabasının göstergesi. Ancak artış oranının, TCMB’nin yüzde 13–19’luk 2026 tahmin bandını teknik olarak aşması, piyasaların zihninde önemli bir soru işareti de yaratıyor: Bu karar, beklentilerin yeniden yukarı yönlü ayarlanmasına neden olur mu?

Reel sektör açısından tablo daha “hesaplanabilir” bir zeminde şekilleniyor. İşverene toplam maliyetin 39 bin 553 TL seviyesinde tutulması ve devlet desteğinin 1.270 TL’ye yükseltilmesi, özellikle emek yoğun sektörlerde faaliyet gösteren şirketler için ciddi bir rahatlatıcı unsur. Kâr marjlarının daraldığı, finansmana erişimin pahalı olduğu bir dönemde, bu destekler olası istihdam kayıplarının önüne geçmeyi hedefliyor. Bu yönüyle bakıldığında, açıklanan paket yalnızca bir ücret artışı değil, aynı zamanda istihdamı korumaya dönük örtük bir teşvik niteliği taşıyor.

Ancak bu yılki asgari ücret sürecini diğerlerinden ayıran en önemli unsur, masadaki boş sandalye oldu. İşçi kesimini temsil eden Türk-İş’in toplantıları boykot ederek komisyona katılmaması, kararın sosyal meşruiyeti tartışmasını beraberinde getirdi. Sendikanın, komisyon yapısının adil ve demokratik olmadığı gerekçesiyle sürece dahil olmaması, asgari ücretin yalnızca ekonomik değil, kurumsal ve temsil boyutu olan bir mesele olduğunu bir kez daha hatırlattı. Rakamlar dengeli olabilir; ancak müzakere zemini zayıf kaldığında, toplumsal algı da kırılganlaşıyor.

Önümüzdeki dönemde asgari ücret artışının etkileri iki kanaldan izlenecek. İlki, enflasyon beklentileri üzerindeki yansıması olacak. Eğer fiyatlama davranışları bu artışı gerekçe göstererek hızlanmazsa, ekonomi yönetimi “kontrollü ücret artışı” tezini güçlendirmiş olacak. İkincisi ise istihdam ve şirket bilançoları. Devlet desteğine rağmen, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin bu maliyeti ne ölçüde absorbe edebileceği belirleyici olacak.

Sonuç olarak 2026 asgari ücreti, ne çalışanlar için güçlü bir refah sıçraması ne de işverenler için ağır bir şok anlamına geliyor. Daha çok, enflasyonla mücadele, beklenti yönetimi ve sosyal denge arasında kurulmaya çalışılan hassas bir köprü niteliği taşıyor. Ancak bu köprünün sağlamlığı, yalnızca rakamlarla değil, katılımcı ve kapsayıcı bir müzakere zeminiyle ölçülecek.