Zirai Don ve İklim Krizi Türk Tarımını Vurdu

Zirai don ve iklim krizi 2025’te Türk tarımını vurdu; çözüm, akıllı tarım ve teknolojik dönüşümde hızlanmak.

2025, Dönüşümün Zorunlu Olduğu Yıl Olarak Kayda Geçti

2025 yılı, Türkiye tarımı açısından son yılların en ağır sınavlarından birine sahne oldu. Zirai don ve iklim krizi kaynaklı aşırı hava olayları, üretimden ihracata kadar tüm tarım zincirini derinden etkiledi. Şubat, mart ve nisan aylarında ülkenin neredeyse tamamında etkili olan don olayları, birçok üründe tarihi rekolte kayıplarına yol açtı. Sebzede yüzde 1 gibi sınırlı bir düşüş yaşanırken, tahıl ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 10, meyvede ise yüzde 30’un üzerinde üretim kaybı oluştu.

Rekolte kaybının en çarpıcı örneği kayısıda görüldü. Normal koşullarda 90–100 bin ton civarında hasat beklenen kayısıda, 2025 sezonu itibarıyla 5–10 bin tonluk bir üretimden söz edilir hale gelindi. Antep fıstığında yüzde 60, kirazda ise yüzde 70’e varan düşüşler kaydedildi. Tahıl grubunda da tablo iç açıcı değil; arpa, çavdar ve yulafta yüzde 25–30, nohutta yüzde 30, kırmızı mercimekte ise yüzde 45’e ulaşan rekolte kayıpları yaşandı. Pamuk, kuru üzüm, kuru incir, zeytin ve zeytinyağı gibi stratejik ürünlerde de üretim miktarlarının belirgin şekilde gerilediği bildiriliyor.

Uzmanlar, yaşanan bu kayıpların yalnızca Türkiye’ye özgü olmadığını vurguluyor. Küresel iklim krizi, aynı iklim kuşağında yer alan birçok ülkede benzer sonuçlar doğuruyor. Avrupa’dan Orta Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada tarımsal üretim, çevresel belirsizlikler ve jeopolitik risklerle eş zamanlı olarak test ediliyor. Bu durum, gıda arz güvenliğini yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir mesele haline getiriyor.

İklim değişikliğiyle birlikte tarım ve gıda sistemlerinin dayanıklılığını artırma ihtiyacı her zamankinden daha güçlü hissediliyor. Uzmanlara göre, klasik üretim modelleri artık yeterli değil; verimlilik, sürdürülebilirlik ve direnç kavramlarının aynı anda ele alındığı yeni bir tarımsal yaklaşım zorunlu hale geldi. 2026’ya yaklaşırken tarım sektörü, bir yandan ciddi riskler ve belirsizliklerle karşı karşıya kalırken, diğer yandan benzeri görülmemiş fırsatlar da barındırıyor.

Bu yeni dönemde akıllı tarım uygulamaları ön plana çıkıyor. Su hasadı, kuraklığa dayanıklı tohumlar, sıfır toprak işleme ve onarıcı tarım gibi yöntemler hızla yaygınlaşıyor. Özellikle su kaynaklarının etkin kullanımı, iklim değişikliği karşısında üretimin devamlılığı için kritik önem taşıyor. Bununla birlikte karbon tarımı, çiftçiler için yeni bir gelir kapısı olarak dikkat çekiyor. Gelişmiş ülkelerde üreticiler, topraktaki karbon miktarını artırarak karbon kredisi satmayı planlıyor ve bu yaklaşımın Türkiye’de de yaygınlaşması bekleniyor.

Hassas tarım, yapay zekâ destekli üretim modelleri ve robotik teknolojiler ise artık bir gelecek vizyonu değil, bugünün gerçeği haline gelmiş durumda. Tarla ve bahçelerde sensörler, veri analizleri ve otomasyon sistemleri sayesinde hem maliyetler düşürülüyor hem de iklim risklerine karşı daha hızlı ve doğru kararlar alınabiliyor. Türkiye’nin bu alanda iyi bir başlangıç yaptığı, ancak bu ivmenin güçlü politikalar ve uzun vadeli stratejilerle desteklenmesi gerektiği vurgulanıyor.

2025’te yaşananlar, Türk tarımı için bir uyarı niteliği taşıyor. İklim krizinin etkileri derinleştikçe, tarımsal üretimde teknolojik dönüşüm ve akıllı çözümler artık bir tercih değil, zorunluluk haline geliyor. Atılacak adımlar, yalnızca bugünün kayıplarını telafi etmekle kalmayacak; aynı zamanda Türkiye’nin gelecekteki gıda güvenliğini ve tarımsal rekabet gücünü de belirleyecek.