2026’ya Bakış: Dolar Senaryoları ve Türkiye’ye Olası Etkiler

2026’da doların yönü küresel güvene bağlı; TL için asıl belirleyici unsur ise dış koşullardan çok Türkiye’nin kendi politikaları olacak.

2025’te ABD dolarında yaşanan sert değer kaybı, küresel finansal sistemde uzun süredir kabul edilen dengelerin artık eskisi kadar sağlam olmadığını gösterdi. Bu kırılma, 2026’ya girerken yatırımcıların tek bir temel soruya odaklanmasına yol açıyor: Dolar yeniden güç mü kazanacak, yoksa zayıflama kalıcı bir sürece mi dönüşecek? Bu sorunun yanıtı yalnızca ABD ekonomisinin performansına değil, küresel risk iştahına, jeopolitik gelişmelere ve ABD’nin kurumsal güvenilirliğine bağlı olacak. Olası gidişatı üç temel senaryo üzerinden değerlendirmek, tabloyu daha net görmeyi sağlıyor.

İyimser senaryoda, ABD ekonomisi 2026’ya yumuşak inişle girer. Büyüme yavaşlasa da resesyona girilmez, enflasyon kontrol altında kalır ve Fed faiz indirimlerini sınırlı ve öngörülebilir bir çerçevede gerçekleştirir. Bu ortamda ABD varlıkları yeniden cazibe kazanır. Küresel belirsizliklerin artması ya da jeopolitik risklerin yükselmesi halinde dolar, alışıldık güvenli liman refleksiyle yeniden talep görür. 2025’te zayıflayan dolar bu senaryoda kısmen toparlanır; sert bir yükseliş olmasa bile, küresel para sepeti karşısında istikrarlı ve güçlü bir görünüm sergiler. Bu durum, doların küresel rezerv para rolünü koruduğu ancak eskisi kadar tartışmasız olmadığı bir dengeye işaret eder.

Nötr senaryoda, 2026 yılı dalgalı ama yönsüz bir görünümle geçer. ABD büyümesi potansiyelin altında seyrederken, Avrupa ve diğer gelişmiş ekonomilerle aradaki fark belirgin biçimde açılmaz. Fed faiz indirimlerine devam eder, ancak küresel ölçekte diğer merkez bankaları da benzer adımlar atar. Böylece faiz farkları dolar lehine belirgin bir avantaj yaratmaz. Küresel yatırımcılar portföylerini çeşitlendirirken dolardan tamamen çıkmaz, fakat dolar ağırlığını da artırmaz. Bu tabloda dolar, 2025’te gördüğü dip seviyelere yakın bir bantta dalgalanır. Ne açık bir çöküş ne de güçlü bir toparlanma yaşanır; dolar, küresel sistemdeki yerini korur ama cazibesi sınırlı kalır.

Kötümser senaryoda ise 2026, dolar açısından daha derin bir sorgulama dönemine dönüşür. ABD ekonomisi beklenenden hızlı yavaşlar, bütçe açıkları ve kamu borcu tartışmaları sertleşir. Siyasi belirsizliklerin artması, Fed’in bağımsızlığına dair endişelerin yeniden gündeme gelmesi ve ticaret politikalarında öngörülemez adımlar, yabancı yatırımcı güvenini zedeler. Bu ortamda küresel sermaye, ABD varlıklarındaki yüksek ağırlığını azaltmaya başlar. Dolar, yalnızca faiz farkı değil, kurumsal güven kaybı nedeniyle de baskı altında kalır. Euro, altın ve bazı alternatif rezerv varlıklara yönelim hızlanır. Bu senaryoda 2025’te başlayan zayıflama, 2026’da daha yapısal bir dönüşümün parçası haline gelebilir.

Bu küresel tablo, Türkiye ve Türk lirası açısından da doğrudan ve dolaylı sonuçlar doğurur. Doların küresel ölçekte zayıfladığı bir ortam, gelişmekte olan ülkeler için genel olarak daha elverişli kabul edilir. Sermaye akımları yalnızca ABD’ye değil, daha yüksek getiri sunan piyasalara yönelme eğilimi gösterir. Bu durum, Türkiye gibi ülkeler için finansman koşullarını görece rahatlatabilir.

İyimser dolar senaryosunda Türkiye açısından tablo karmaşıktır. Küresel risklerin artmasıyla güçlenen bir dolar, genellikle gelişmekte olan ülke para birimleri üzerinde baskı yaratır. Bu durumda TL’nin performansı, büyük ölçüde iç ekonomik politikaların tutarlılığına, enflasyonla mücadelede atılan adımlara ve güvenilirliğe bağlı olur. Güçlü dolar, dış borçlanma maliyetlerini artırabilir ve kur üzerinde yukarı yönlü baskı yaratabilir.

Nötr senaryoda ise TL için alan daha geniştir. Doların yatay seyrettiği bir küresel ortamda, Türkiye’nin kendi hikâyesi ön plana çıkar. Enflasyonda kalıcı düşüş, mali disiplin ve öngörülebilir para politikası, TL’nin görece istikrarlı bir performans sergilemesini sağlayabilir. Bu senaryoda kur hareketleri daha sınırlı olur ve iç dinamikler belirleyici hale gelir.

Kötümser dolar senaryosu, Türkiye için ilk bakışta daha olumlu gibi görünse de riskler barındırır. Küresel ölçekte zayıflayan dolar, kısa vadede TL üzerindeki baskıyı azaltabilir ve sermaye girişlerini teşvik edebilir. Ancak bu zayıflamanın arkasında küresel bir güven krizi varsa, risk iştahı da hızla düşebilir. Böyle bir ortamda Türkiye gibi ekonomiler, ani sermaye hareketlerine daha açık hale gelir. Yani doların zayıflığı tek başına yeterli bir avantaj sağlamaz; küresel finansal istikrar belirleyici olur.

Sonuç olarak 2026, doların yönünden çok küresel güvenin ve kurumsal istikrarın sınandığı bir yıl olacak. Türkiye ve TL açısından ise dış koşullar kadar, hatta onlardan da fazla, iç politika adımlarının tutarlılığı belirleyici olacak. Doların kaderi tek başına Washington’da değil, küresel sistemin tamamında şekillenirken; TL’nin yolu, büyük ölçüde Ankara’da atılacak adımlarla çizilecek.