Fed Faiz İndirimi Analiz, Değerlendirme ve Yankıları

Fed’in 25 bp indirimi Komite içi ayrışmayı ortaya koydu; temkinli mesajlar agresif gevşeme ihtimalini zayıflatıyor, belirsizlik artıyor.

Fed’in İndirimi: Bir Dönemin Sonu mu, Yeni Bir Belirsizliğin Başlangıcı mı?

ABD Merkez Bankası’nın 25 baz puanlık faiz indirimi, rakamsal olarak küçük görünebilir; ancak kararın iç yapısı ve verilen mesajlar, para politikasının yönü açısından son derece kritik bir döneme işaret ediyor. Fed, politika faizini %3,50–%3,75 aralığına çekti ancak asıl dikkat çeken, Komite içindeki görüş ayrılıklarının ulaştığı boyut oldu. Kararın 9’a karşı 3 gibi belirgin bir bölünmeyle alınması, uzun zamandır görülmemiş ölçekte bir fikir çatışmasına işaret ediyor. Goolsbee ve Schmid’in şahin tutumla indirime karşı çıkması, diğer yanda Stephen Miran’ın 50 baz puanlık daha agresif bir gevşeme talep etmesi Komite’nin üç ayrı çizgiye ayrıldığını gösteriyor: Daha fazla gevşeme isteyenler, mevcut seviyeyi yeterli bulanlar ve temkinli bir ara tercih edenler.

Fed’in karar metnine eklenen “ek ayarlamaların kapsamı ve zamanlaması” ifadesi, son dönemde piyasa tarafından fiyatlanan arka arkaya indirim beklentilerini yavaşça törpüleyen bir ton içeriyor. Bu ifade, Fed’in istendiği kadar güvercin olmayacağını, gerekirse bekle-gör moduna geçmeye hazırlandığını açıkça gösteriyor. Güncellenen projeksiyonlarda 2026 için yalnızca bir faiz indiriminin öngörülmesi de bu duruşu pekiştiriyor. Powell’ın mesajları ise bu tabloyu daha da netleştirdi: Enflasyonun önemli bir kısmının tarifelerden kaynaklandığını vurgulamasının arka planında, tedarik zincirindeki yapısal faktörlere dikkat çekme çabası olduğu kadar, para politikasına yüklenen sorumluluğun sınırlarını hatırlatma niyeti de var. Buna ek olarak, istihdam piyasasında aşağı yönlü risklerin belirginleşmesi, Fed’in ikinci görevi olan “maksimum istihdam” hedefinin yeniden tartışma konusu olacağını gösteriyor.

Toplantıda alınan kısa vadeli tahvil geri alım kararı ise teknik gibi görünse de önemli bir sinyal niteliği taşıyor. Bankacılık sisteminin likiditesine yönelik hassasiyetin arttığını ve Fed’in finansal koşulları fazla sıkmadan yumuşak bir geçiş sağlamak istediğini ortaya koyuyor. Piyasa tepkileri de bu karmaşık iletişimi doğrular nitelikteydi: Powell’ın temkinli ama paniğe kapılmayan tonu, S&P 500’ü yukarı taşırken dolar endeksi ve tahvil faizleri geriledi. Bu karşıt yönlü hareketler, piyasaların Fed’in bir yandan riskleri izlediğini, diğer yandan agresif bir gevşeme döngüsüne girilmediğini anlamlandırmaya çalıştığını gösteriyor.

İndirim ve süreçten ne anlamalıyız?

Aslında Fed’in karşı karşıya kaldığı denklem oldukça karmaşık. Bir tarafta halen hedefin üzerinde seyreden enflasyon, diğer tarafta ivme kaybeden bir istihdam piyasası ve jeopolitik belirsizliklerle sarsılan küresel ticaret dengesi var. Bu nedenle Fed’in attığı her adım, yalnızca ekonomik göstergeler üzerinden değil, politik dengeler ve finansal istikrar açısından da okunmalı. Kasım seçimleri yaklaşırken maliye politikası ve tarifeler konusu yeniden belirginleşirken, Powell’ın “denge” vurgusu her zamankinden daha kritik hâle geliyor.

Swap piyasalarının 2025 yılı için hâlâ iki indirim fiyatlaması ise piyasanın Fed’e inansa da kendi gerçekliğini koruduğunu gösteriyor. Yatırımcılar, Powell’ın ihtiyatlı iletişimine rağmen zayıflayan veri akışının Fed’i daha fazla indirim yapmaya zorlayabileceğini düşünüyor. Ancak Komite içindeki görüş ayrılıkları, Fed’in bundan sonraki adımlarının çok daha tartışmalı ve volatil olacağına dair bir işaret niteliğinde.

Sonuç olarak, Fed’in bu indirimi bir başlangıçtan ziyade bir uyarı niteliği taşıyor. Bu süreç, agresif indirimlerin değil, temkinli ve veri bağımlı bir patikanın habercisi. Piyasa ise bu çelişkili sinyaller arasında yön bulmaya çalışırken, her veri noktasını daha büyük bir büyüteçle inceleyecek.