Enflasyon verisi beklentinin altında geldi, faiz indirimine dair umutlar güçlendi. Normal şartlarda böyle bir tabloda borsada coşkulu bir hava, özellikle bankacılık hisselerinde güçlü alımlar görmemiz beklenirdi. Ancak piyasanın verdiği tepki tam tersi oldu. Endeks geri çekildi, bankalar sert satıldı — her ne kadar cuma günü yükselse de “iyi haber” fiyatlara pozitif değil, negatif yansıdı. Bunun nedeni verilerin kötü olması değil; piyasanın beklentiyi fazlasıyla önden satın almış olması.
Son haftalarda borsadaki yükselişin ana temasını faiz indirimi beklentisi oluşturuyordu. Özellikle bankalar, bu senaryonun en net oynandığı sektör oldu. Kredi-mevduat makası, tahvil değerlemeleri ve fonlama maliyetleri üzerinden bankaların ciddi bir ivme kazanacağı düşüncesi, fiyatlara hızlı ve sert bir şekilde yansıdı. Hatta beklenti öyle bir noktaya taşındı ki 200 baz puanlık agresif bir faiz indirimi neredeyse “olmazsa olmaz” gibi algılanmaya başladı.
Ancak piyasa beklentileriyle veri setleri ve küresel raporlar arasındaki uyumsuzluk tam bu noktada devreye girdi. Yabancı kurumların raporlarına bakıldığında, 200 baz puanlık bir indirimin ana senaryo olmadığı görülüyor. Daha çok 100 baz puanlık, hatta temkinli bir adım beklentisi ön plana çıkıyor. Bu da piyasada şu psikolojiyi tetikledi: “Eğer beklentim gerçekleşmeyecekse, kazancımı garantiye alayım.”
Bankacılık hisselerindeki sert geri çekilmenin temelinde bu realizasyon refleksi yatıyor. Üstelik bu hareket, zaten hızlı yükselmiş fiyatlar üzerinde gerçekleştiği için düşüşler de aynı sertlikte oldu. Kısa vadede fiyatlar ne kadar hızlı yukarı gittiyse, aşağıda da o kadar oynak bir yapı oluştu.
Bir diğer kritik nokta ise enflasyonun manşet tarafındaki iyileşmeye rağmen çekirdek göstergelerin aynı güçte bir kırılma sinyali vermemesi. Mevsimsellikten arındırılmış çekirdek enflasyonun aylık yüzde 2 seviyesinde kalması ve bir önceki aya kıyasla neredeyse değişmemesi, “enflasyon sorunu çözülüyor” anlatısını zayıflattı. Asıl satış baskısının bu verinin açıklanmasının ardından hız kazanması tesadüf değil. Piyasa, manşet rakamdan ziyade sürdürülebilir eğilime baktı.
Bu tabloya ek olarak güçlü ve net bir katalizörün yokluğu da fiyatlamayı baskılıyor. Yeni bir ekonomi paketi, fonlara yönelik somut bir düzenleme ya da piyasa dostu resmi bir açıklama gelmiş değil. Uzun süredir konuşulan fon düzenlemeleri beklenti aşamasında kalmaya devam ediyor. Beklenti var, hikâye var ama akışı değiştirecek net bir adım henüz yok.
Endeks tarafında ağırlığı yüksek birkaç hissede gelen satışlar da genel görünümü daha karamsar hale getiriyor. Borsada teknik olarak yukarı yönlü potansiyel korunuyor olsa bile, endeksi taşıyan lokomotiflerde zayıflık hissedildiğinde genel algı hızla negatife dönebiliyor. Bu da bireysel yatırımcı tarafında “yükselmiyor” hissini güçlendiriyor.
Aslında büyük resimde yaşanan şey oldukça tanıdık. Piyasa, olması muhtemel en iyi senaryoyu önceden fiyatladı. Veri geldiğinde bu senaryonun bir tık altında kalındığını görünce de kazançlar realize edildi. Bu, piyasanın yanlış olduğu anlamına gelmiyor; sadece fazlasıyla aceleci davrandığını gösteriyor.
Önümüzdeki süreçte gözler doğal olarak 11 Aralık’taki Para Politikası Kurulu toplantısına çevrilmiş durumda. O güne kadar dalgalı, haber akışına duyarlı ve psikoloji odaklı bir piyasa izlemek şaşırtıcı olmaz. Eğer beklentiler yeniden dengelenir ve belirsizlik azalırsa, yukarı yönlü hareketler de yeniden gündeme gelebilir.
Şu an borsada yaşanan durgunluk ya da geri çekilme, makro görünümün bozulduğundan çok beklentilerin fazla şişirilmiş olmasının bir sonucu. Piyasa bir süre sindirmeye, beklentilerini ayarlamaya çalışıyor. Bu süreç tamamlandığında yön de daha net hale gelecektir. Kısa vadede sert hareketler can yakıcı olabilir ama borsa tam da böyle dönemlerde sabrı test eder.











