Eğitim Harcamaları Artıyor, Sorunlar Yerinde Duruyor

Eğitim harcamaları iki kat arttı ancak sistemdeki yapısal sorunlar sürüyor. Bütçe büyüyor, kalite ve eşitlik hâlâ istenen seviyede değil.

Rakamların Ötesinde Bir Gerçeklik

Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı 2024 Eğitim Harcamaları verileri, eğitim alanında bugüne kadar görülmemiş büyüklükte bir mali genişlemeye işaret ediyor. Harcamalar bir yılda yüzde 94,6 artarak 2 trilyon 200 milyar 338 milyon liraya ulaşmış durumda. Kağıt üzerinde etkileyici bir artış gibi görünse de, bu rakamların gerçekte neyi temsil ettiği, eğitimin niteliğini ne kadar iyileştirdiği ya da geleceğe dair hangi sorunlara işaret ettiği herkes için ayrı bir tartışma konusu.

Çünkü Türkiye’nin eğitim bütçesi büyüyor ama eğitim sisteminin kalitesine dair toplumsal memnuniyet aynı ölçüde artmıyor. Hatta birçok göstergede geriye düşüşlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Harcamalarda rekor artışa rağmen GSYH içindeki payın hâlâ yüzde 5’e bile tam olarak ulaşamaması, eğitimin uzun vadeli bir devlet politikası olarak ele alınmadığı yönündeki eleştirileri güçlendiriyor.

Devletin eğitime ayırdığı kaynak 2024’te yüzde 4 seviyesine yükselmiş olsa da, OECD ortalamasının hâlâ gerisinde. Dahası, devlet kurumlarının yaptığı harcamalarda yükseköğretimin yüzde 33,4’lük payla ilk sırada yer alması, Türkiye’nin eğitim piramidinde yapısal bir dengesizliği gösteriyor. Ortaöğretim ve temel eğitim için ayrılan pay erken yaşta eşitsizliklerin derinleşmesine neden olurken, üniversite düzeyine yığılan kaynak bu açığı kapatmıyor; tam tersine büyütüyor.

Özel eğitim kurumlarının verileri de dikkat çekici: Harcamalarının yüzde 42,2’sini yükseköğretime, yüzde 32’sini ortaöğretime yapmaları, özel sektörün de tıpkı kamu gibi daha yüksek getirili alanlara yatırım yapma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Bu durum, ülkenin eğitimde eşitlik hedefinden giderek uzaklaştığına işaret eden önemli bir gösterge.

Öğrenci başına yapılan harcamanın bir yılda yüzde 104,5 artarak 100 bin 307 lirayı aşması, en yüksek harcamanın ise 165 bin lirayla yükseköğretimde gerçekleşmesi eğitimde maliyet baskısının ne kadar arttığını gözler önüne seriyor. Ancak bu artışın önemli bir kısmı enflasyon etkisinden kaynaklanıyor. Dolar bazında öğrenci başına harcamanın 3 bin 53 dolara yükselmiş olması elbette olumlu bir gelişme; fakat hâlâ gelişmiş ülkelerin oldukça gerisindeyiz.

Verilerin işaret ettiği temel gerçeklik şu: Eğitim harcamaları artıyor ama sistemsel sorunlar aynı hızla çözülmüyor. Öğretmen açığı, müfredat tartışmaları, altyapı eksiklikleri, özel okullaşma oranındaki hızlı tırmanış, ailelerin artan mali yükleri ve gençlerin eğitimden kopuşu gibi derin sorunlar bütçe artışıyla otomatik olarak ortadan kalkmıyor.

Eğitim, sadece rakamlarla yönetilecek bir alan değil. Toplumsal eşitliği artıran veya azaltan en güçlü mekanizmalardan biri ve sürdürülebilir kalkınmanın temel taşı. Dolayısıyla harcamaların artması tek başına başarı göstergesi olamaz; başarı, bu harcamaların niteliğinde, etkinliğinde ve toplumun her katmanına ulaşabilme kapasitesinde gizlidir. Türkiye’nin eğitim bütçesindeki bu hızlı genişlemeyi doğru bir dönüşümle taçlandırıp taçlandıramayacağı ise önümüzdeki yılların en kritik sorusu olmaya devam edecek.